Bir iktidar düşünün ki, neyi ayıpladıysa başına geldi. Önceki yıllarda doların eskiden ne kadar yüksek olduğundan bahsediyorlardı; şimdi doları tutmak için elde ne var ne yok hepsini satıp, savıyorlar.
Yüksek enflasyon ortamında insanların ezildiğinden söz ediyorlardı; şimdi enflasyon rakamlarına yetişemediğimiz için TÜİK aracılığıyla düşük göstermeye çalışıyor ama başaramıyorlar.
Simit çay hesabı yaparak insanların aç kaldığından, geçim sıkıntılarının büyüdüğünden dem vuruyorlardı; artık ne simidin ne de çayın fiyatına yetişilemeyen bir ekonomi içerisinde, neredeyse insanlar simit yemeyi unuttu.
Aşırı borçlardan bahsediyorlardı. 2002 yılında 6,4 milyar TL’lik vatandaşın borcunu 1 trilyon TL’nin üzerine çıkararak, icra dosyalarını patlatmayı başardılar. Özel sektör de cabası… Ayrıca bu borçların günün sonunda hızla kamulaşmaya koştuğunu da hatırlatmak lazım. Yani kamu borcunun da tarihi zirveleri göreceği günler çok uzak değil.
Akaryakıtın sigaranın kaçak satıldığından bahsediyorlardı; belki de şu anda tarihi zirvede kaçak ürünün satıldığı, insanların sahte rakıdan öldüğü bir ülke fotoğrafını önümüze koymayı başardılar.
Dış siyasette itibardan söz ediyorlardı, kimin ayakta kimin oturduğuna atıfta bulunuyorlardı; görmediğimiz hakaret kalmadığı gibi, artık neredeyse sözüne güvenilmez ülke konumuna düştük; düşeceğiz.
Yol yaptık, köprü yaptık diye övünmeleri meşhurdur. Öyle bir sistem kurdular ki, kullansan da kullanmasan da kredisini içten temin ettiğimiz, özel sektöre de yıllarca para ödeyeceğimiz bir sistem kurdular. Daha kötüsü yapılan işlerin kalitesi de önemli oranda sorgulanıyor.
Stoklardan, ürünlerin bulunamamasından yakınıyorlardı, bunu politika malzemesi olarak kullanıyorlardı; hayatımızda kuyruk girmeyen yer kalmadı. Gıdadan akaryakıta kadar her alanda artık uzuyan kuyrukları, bulunamayan ürünleri, ithalata kurban edilmiş bir ülkede üretilemeyen temel ihtiyaç maddelerini görür hale geldik.
En çok övündükleri başlıklardan biri de sağlık alanıydı. Rahmetli Savaş Ay’ın hastane haberlerine atıfta bulunarak, insanların kuyrukta beklemesinden, ilaç bulamamasından, rehin kalmasından söz ediyorlardı.
Geldiğimiz noktada en kritik hastalıklarda bile ya ilaç bulunamıyor ya da katkı payları eskiden ulaşılabilen fiyatların bile önüne geçmiş durumda. Hastayı müşteri olarak nitelendirip şehir hastaneleri kurdular, müşteri dedikleri hasta gitse de gitmese de Hazine’den para ödüyoruz.
Özel hastaneleri destekleyip, insanların burada tedavi görmesi için sübvansiyon sistemleri geliştirdiler, artık tıpalar patlamış halde, insanların o hastanelere çıkan faturalar nedeniyle başvurma olanağı kalmadı.
Daha kötüsü ne biliyor musunuz? Hastanelerde kuyruklar oluştu. Fakat bunu telefon üzerinden yapıyorlar. Randevu sistemi içinde, randevu alamadığınız için günlerce, aylarca bekler hale geldiniz.
Buna itiraz mı ediyorsunuz? Hemen Tüketici Birliği Federasyonu’nun son çalışmasını paylaşalım: “Tüketici Birliği Federasyonu tarafından çok sayıda ilde, Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) üzerinden randevu alınabilirlik durumu sorgulanmıştır.
İstanbul, İzmir, Bursa, Balıkesir, Erzurum, Antalya, Konya, Tunceli, Siirt, Mardin illerinde, 12 Mart 2022 tarihinde; göz hastalıkları, kulak burun boğaz, genel cerrahi, diş hastalıkları, çocuk hastalıkları, göğüs hastalıkları, iç hastalıkları, kadın hastalıkları, cildiye branşlarında MHRS üzerinden randevu talep edilmiştir.
Talep edilen randevuların tamamına; “Aradığınız kriterlere uygun randevu bulunamamıştır. Randevu aradığınız klinik için kriterlerinizi değiştirerek farklı hastane ya da semt polikliniklerinden tekrar arama yapabilirsiniz. (RND4010)” mesajı ile cevap verilmiş ve belirtilen il ve branşlarda randevu alabilmek mümkün olamamıştır.”
İşte gözükmeyen kuyrukların kanıtı… Randevu vermezseniz, kuyrukları da gizlersiniz. Sonra giderlerse gitsinler öyle mi? Almanya’da Sözcü’nün haberine göre Yıllık Doktor Dergisi’nin araştırmaları uyarınca bir doktor yılda 79 bin avro kazanırken, Türkiye’de en yüksek alınan maaş olan 25 bin TL’den hesaplasanız, rakam yıllık 18 bin 500 avro yapar.
İnsanına değer vermeyen, kamu hastanelerine yatırım yapmayan bir iktidar da günün sonunda ‘giderlerse gitsin’ derse ne olur? Almanya denkliği kaldırır ve Türk hekimlerini ülkesine davet eder. Sonuç? Her zaman olduğu gibi olan vatandaşa olur.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR