Dünya ekonomisinde hızla artan korumacılık, farklı bir fotoğrafı ve ihtiyaçları da beraberinde getiriyor. Çok kutuplu dünyaya ulaşan dünya ekopolitiği, korumacılığı arttırırken, zorlu bir sürecin de habercisi gibi.
Fakat böylesi dönemler, yani korumacılık, ülkemizde anlatıldığı gibi içe kapanma değildir. Aksine doğru işbirlikleriyle ekonominizden güvenliğinize her alanı daha kemik yapılarla muhafaza etmek anlamını taşır.
Nitekim BIRCS ülkelerinin son yaptığı açıklama da bunu teyit eder cinsten. Eylül ayında gerçekleşecek Gao Zirvesi’nde ana temayı ‘BIRCS: Daha parlak bir gelecek için, daha güçlü ortaklık’ oluşturuyor.
Muhtemelen önümüzdeki süreçte ABD’nin, belki AB ile değil, ama AB’nin başı çeken ülkeleriyle, Almanya’nın Rusya’yla, Çin’in İran ve Rusya ile, ABD’nin Japonya ile daha da sıkılaşan ilişkilerine şahit olacağız.
Korumacılığın ve üretimi içe almanın izlerini, Trump’un, May’in, Putin’in, Çin sanayi stratejisinin, Fransa’daki söylemlerin gölgesinde hissediyoruz. Herkes sadece finansal güçlerini değil, üretici güçlerini de bünyesinde toplamanın ve masada daha güçlü olabilmenin, bir yandan da işsizlik sorununun şiddetini azaltmanın çaresini arıyor.
Türkiye ise bu süreç içinde dün yaptıklarıyla, gelecekte yapması gerekenlerin arasında sıkışmış, her iki tarafta da olabilmenin çaresini arıyor. Açıkçası bu kadar netleşen bir fotoğraf içinde bunun çok mümkün olduğunu söylemek zor.
Oysa ülkemizin tüm sorunlarına rağmen göz ardı edilemeyecek bir gücü ve potansiyeli var. Sadece büyük bir kararsızlık ve yaptığı yanlışlardan doğan çaresizlik kıskacında kıvranıyor. Tüm bunları alt alta koyduğunuzda, bence bir paktın parçası olmak yerine, yeni bir kutbun ortağı olmanın yolunu aramalı.
Gerek Şhangay, gerekse batı paktıyla doğru bir ilişki içerisinde ticaretini sürdürürken, Rusya ile birlikte, bölgesinde yeni bir iktisadi figür olabilir. Elbette dengeli bir ortaklık yapısını içinde. Yani ilintilenmiş bir görüntüde değil.
Cumhuriyetimiz’in kuruluş yıllarından alınacak dersler var. Balkan ve Sadabat Paktları’nın iyi incelenmesi, dünya ekonomisi ve siyaseti aynı sürece giderken, buralardan ders çıkarması lazım. Sahte Osmanlı rüyasını terk etmesi, en kısa sürede de komşularıyla barışıp, güven veren ülke konumuna yükselmesi lazım.
Eğer ortak bir gelecek temasını bölgemizde de uygular, Ali Cengiz oyunlarını, şark kurnazlığını bir kenara bırakırsak, bu koşullarda hem sorunlarımızı hafifletecek yollar buluruz; hem de geleceğin ekopolitiğinde söz sahibi olma şansı yakalarız.
Ama bunun için ne başkanlık gerekiyor; ne ‘ey’ diye başlayan cümlelerle atıp tutmak. Dürüst olacaksınız; ortak gelecek kaygısı taşıyacaksınız ve büyüklük taslamayacaksınız. Bu tavır zaten sizi büyük yapar.
FACEBOOK YORUMLAR