Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Rekabetçi ekonomi ve Türkiye

22 Ekim 2018 - 10:22

Dünya ekonomisinde büyük bir rekabetin yaşandığı açık. İnanın Suriye odaklı bölgesel sorunlardan, petrol ambargolarına kadar her gelişmeyi bu çerçevede okumak gerekiyor.

 

Şu bir gerçek ki çok kutuplu dünyaya giden ekonomi ve bağlantılı siyaset, aktörlerin de çeşitlenmesi sonucunu doğuruyor. Şu an gözüken o ki ABD bir tarafta; İngiltere, AB, ABD ve yeni kutup üçgeninde; Almanya, AB ve yeni kutup ekseninde; Çin, Rusya, İran hattı diğer yanda amansız bir rekabete sürükleniyor.

 

Bunun artan ticari korumacılıktan, finansal sıkılaşmaya kadar pek çok konuya etki ettiği de açık. Şu fotoğraf içerisinde tek üzüldüğüm Türkiye’nin şaşı bakışlı dış siyaset ve günübirlik ekonomik hareketlerle ortada kalmasıdır.

 

Oysa çok rahatlıkla bölgesinde, Rusya ile ortak Türk Cumhuriyetleri’ni kapsayan, AB ile ilişkili ve Ortadoğu ile salt ticaret yapan bambaşka bir kutbun adresi olabilecek potansiyeli taşıyor. Ne yazık ki önemli bir fırsatı kaçırıyoruz.

 

Fakat tüm bu fotoğrafa rağmen geleceğin, teknolojiyi üreten, dünyaya tartışmasız ürün ve hizmetler satabilen, bilgi ekonomisini doğru algılamış ülkelerin ekseninde yürüyeceği açık.

 

Zaten bu nedenle Çin’den ABD’ye kadar kimse, finansal sıkıntılara rağmen bu konuda bütçesel kesintiye gitmiyor. Yapay zeka ile ilgili önemli çalışmalara imza atılırken, herkes toplumdan endüstriye yeni bir söylemin peşinde koşuyor.

 

Verinin gücünü herkes keşfetmişken, bilgi ile ilgili rekabetin artıyor olması dikkatinizi çekmiyor mu? Peki her şeyi bir kenara koyalım. Bugün ekonomik rekabet kimler arasında yaşanıyor? Çin ve ABD... Almanya ve Rusya da farklılaşarak aradan sıyrılıyor.

 

Ama bugünkü yapıda sözün bittiği yer ve herkesin de değiştirmeye çalıştığı özellik şu: Rekabetçilik... Yapılan tüm çalışmaların bu sıralamayı değiştirmek üzere olduğundan şüpheniz olmasın. Zira bu noktada öne geçenin, yarın teknolojinin yardımıyla daha büyük adımlar atacağına emin olabilirsiniz.

 

Dünya Ekonomik Forumu’nun 140 ülkeyi kapsayan Küresel Rekabet Raporu’na göre, dünyanın teknolojik ve ekonomik olarak en rekabetçi ülkesi halen ABD... Bunu Çin mi izliyor? Hayır... Singapur, Almanya, İsviçre ve Japonya... Çin sadece ilk 30 içerisinde geziyor.

 

Demek ki salt üretimle iş bitmiyor. Zaten Çin de bu konunun farkında olduğu için sürekli bir teknoloji yatırımı peşinde koşuyor. Peki bu rekabetçilik içerisinde Türkiye’nin verdiği resim ne? Öncelikle 3 basamak birden gerileyip, 61. sıraya düştüğümüzü belirtmeliyim.

 

Ama detaylar, hem dünya, hem de bizim adımıza daha ilginç... Rapora göre neden geriledik? Makro ekonomik sıkıntılar, dış borç dinamiklerinin mevcut kriz ve enflasyonla birlikte şiddetini arttırması...

 

Çalışma yaşamındaki barış açısından 113. sıradayız. Çok kolaylaştı denilen iş kurmada 87. basamaktayız. Yargı bağımsızlığında 111., basın özgürlüğünde 129.’yuz. Fakat dünyanın hızla dijitalleştiği, otonoma yürüdüğü, yapay zekayı konuştuğu bir fotoğrafta, rekabet burada şekillenirken, bu açıdan sıkıntılı yanlarımız daha çok dikkat çekiyor.

 

Türkiye eğitimde eleştirel düşüncede 133. sırada, fikri mülkiyet haklarında 94. sırada yer alıyor. İş dünyasının yıkıcı fikirlere kucak açma konusunda dikkatli olduğu tespitinde bulunan rapor, bu alanda Türkiye’yi 74. sırada gösteriyor.”

 

İşte bu rapordaki yerimiz, hamasetin bittiği noktayı ve önümüzdeki riskin çok büyük olduğunu anlatıyor. 17 – 30 yaş grubunda insanlarımızın yurtdışına gitme talebini de, firmalarımızın daha cazip ülkeye kayışını da, rutinin dışına çıkıp yaratıcı fikirler geliştirenleri yok etmemizin de hem nedenleri, hem sonuçları burada.

 

Oysa bakın rekabette ABD’nin iki basamak gerisinde olan Almanya, inovasyonda dünya birincisi... Peki bunun kriteri ne?  Rapordan aktarayım: “Alınan patent sayısı, yayımlanan bilimsel araştırmalar ve işletmeleri sürekli olarak iyileştirme ve inovasyona iten müşteri memnuniyeti.”

 

Yani bizler enflasyonda fırsatçı, dolarda dış güç, dış siyasette tuzak, ekonomide manipülasyon arayıp, herkesin bizi kıskandığı masalına inanarak, yaptıklarımızı teknolojik atılım olarak gördüğümüz sırada, dünya bambaşka bir sürece gidiyor.

 

Bizse hem insan kaynağımızı, hem firmalarımızı hırpalayarak, göstermelik işlere imza atıp zamanı harcayarak, belki de kendi adımıza rekabetin anahtarı olan teknolojiyi, bilgiyi elimizle başkalarına teslim ediyoruz. Bu kafayla sadece yıllar sonra bizi kıskandıkları masalını anlatır, onların ürettiklerini, onlardan borç alabilirsek tüketiriz.

 

[email protected]

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum