Türkiye ekonomisine yönelik 2018 verilerine tamamlamaya başladık. Bilhassa son gelen işsizlik ve eş zamanlı Standard&Poor’s’dan gelen resesyonun süreceği uyarısı eş zamanlı okunmak zorunda.
2018 itibariyle ülkedeki işsizlik yüzde 13,5 oldu ve işsiz sayısı resmi rakamlara göre bile 4 milyonu aştı. Buna iş aramaktan ümidini kaybeden bir bu kadar daha insan eklediğinizde oran çok daha yüksek seviyelere çıkıyor.
Seçim çılgınlığı içerisinde yerel yönetimleri beka tartışması noktasına getirmeyi başaran siyasetimizin bu fotoğrafı doğru okuması gerekiyor. Ortada bir beka sorunu varsa, ekonomik açmazlarımızın beka sorunumuz hale dönüşmesidir.
Son 3 – 4 aydır net bir biçimde ifade ediyorum ki 2019 yılının bir numaralı gündemi işsizlik olacak. Bunu istemem ama hayatın gerçeklerine de gözlerimizi yummanın bir anlamı yok. Bir tarafta hızla yükselen işsizlik, öte tarafta iç ve dış piyasa koşullarının reel sektörünü zorlu bir sınava soktuğunun işaretleri bizim çok ders çalışmamız gerektiğini anlatıyor.
Bir tarafta daralan dünya pazarı, öte tarafta kızışacağı anlaşılan ticaret savaşları, bir yanda yapay zeka, endüstri devrimi gibi gelişmelerle dijitalleşen ve farklılaşan üretim / ticaret yapısı, diğer yanda artan jeopolitik riskler...
Bir tarafta hızla düşeceği anlaşılan ihracat birim kazançları, diğer tarafta artan TL bazında maliyetler, bir yanda döviz pozisyon açıkları öte yanda yüzde 40 devalüasyon yemiş reel sektör gerçeği...
Bir tarafta kırılan ödemeler zinciri, diğer tarafta konkordatoların yaratacağı zincirleme etki; bir yanda mevcut istihdamını korumakta çektiği güçlük, öte yanda işçilik maliyetlerinin artması ve konuşulmayan yüksek verimsizlik...
İşsizlik bu ve benzeri nedenlerle, gerek firmaların yapısal sorunlarından ve iş yapış modellerinden, gerekse de dünyadaki gelişmelerden ve yükselen finansman / maliyet dengesizliğinden artacak.
Hepsinden önemlisi de yeni istihdam alanları yaratmak bir yana, git gide dışarıda kalanları işsiz kabul etmemeye çalışan bir fotoğraf içerisinde bunları yaşıyoruz.
Seçim dönemi olduğu için ulufe dağıtır gibi para dağıtan, bunun da dağıtılıp dağıtılmadığını bilmediğimiz, ama gerçekçi anlamda sorunları çözümleyen bir reel sektör yapısı içerisinde, Türkiye ekonomisinin plansızlığını da üzerine koyunca zorlu bir sınav döneminden geçildiği çok açık.
Türkiye’nin özellikle reel sektör kanadında sorunlar salt finansman olmaktan çıktı. Çok ciddi bir yapısal problem, dönüşüm ihtiyacı, nitelikli ara personel açığı ve pazar bulabilme sorunu önümüzde duruyor.
Peki biz ne konuşuyoruz? Seçim... Sizce bir ülkenin ekonomik hataları beka sorunu haline gelir mi? Kiminle anlaşmaya mecbur kalınacağında alternatiflere bakınca gelir. Fakat bu hariç her şey konuşuluyor.
Reel sektör de ‘şu çılgın Türkler’ misali mücadele ediyor. Bence artık bu insanları günah keçisi yapmayı bırakıp, gerçek çözümleri konuşmamızın zamanı geldi. Reel sektörden kast ettiğim ise sadece işverenler değil. Çalışanıyla işvereniyle üreten Türkiye... Yazık ki kumarbazlara kurban ediliyor. Zira onların beklentileri daha önemli görülüyor.
FACEBOOK YORUMLAR