Türkiye’nin bitmeyen yılan hikayesi üniversite – sanayi işbirliğidir. Yıllardır konuşulur ama ne yazık ki istenen seviyeye ulaşıldığı söylenemez. Bazı başarıyla yürütülen işler var, ama orada da başındaki yöneticinin ya da ilgili sanayicinin vizyonu ve yaklaşımıyla yürüyen ilişkilerden söz etmek mümkün.
Bunun tersini iddia edenler elbette olacaktır. Ama patent sayımızdaki ve patentlerin uluslararası piyasadaki değerine bakarsak, ihracatımız içinde yüksek teknolojili ürünlerin yüzde 3’leri bulmayan oranına göz atarsak söylediğimin doğru olduğu ortaya çıkacaktır.
Benzer bir sorun mesleki eğitim konusunda da yaşanıyor. Aslında dünyanın gelişmiş sistemlerine ahilik ve köy enstitüleriyle örnek olmuş ülkemizin, bugün gelinen noktada mesleksizlik sorunu tüm haşmetiyle acı bir tablo olarak ortada duruyor.
Hatta giriş sınavlarında nitelikli, zanaatkar eğilimli çocukları seçmek yerine, bir yere giremeyen çocukların açıkta kalmasın diye yönlendirildiği yapısı, mezun olanların da ilgili sektörde devam etmesinin önündeki en büyük engel.
Tüm bunlar düzeltilebilir mi? Bilinçlenme kadar sistemsel bir yapının kurulmasıyla elbette mümkün. Şüphesiz zaman alacaktır. Fakat benzer bir sorun yeni ekonominin kapısına geldiğimiz şu günlerde bambaşka başlıklarla önümüzde duruyor. Üstelik sonuçları itibariyle çok daha ölümcül etkileri olacağı görülüyor.
Geleneksel üretim alanlarında faaliyet gösteren KOBİ’ler başta olmak üzere firmalarımız büyük bir kazanç ve sermaye eksikliği içerisinde kıvranıyor. Ellerindeki finansmanı da mevcut sistemi idame ettirmek için harcadıklarından sonuç alamıyorlar.
Öte tarafta ise yepyeni fikir ve çözümleriyle proje üretenler var. Bunlardan bazıları yok pahasına elindekini satıyor ya da yurtdışına gidiyor. Şüphesiz çaresizlikten vazgeçenlerin sayısı da azımsanacak oranda değil.
Bu sorun katma değerli üretim yapmamızı da engelliyor; beyin göçü sorunu yaşamamıza da neden oluyor; insanların yenilik geliştirme heveslerini de kırıyor. Oysa doğru bir sistem içerisinde bambaşka bir fotoğraf ortaya çıkarılabilir.
Önce size Çin’den bir haber paylaşayım. Çin, inovatif şirketler için yeni bir borsa hazırlığı içinde olduğunu duyurdu. Bu sayede inovatif projeleri finansmanla buluşturacaklar. Peki biz ne yapabiliriz?
Bir proje havuzu oluştururuz ya da isterseniz buna borsa dersiniz; adı çok önemli değil. Kast ettiğim kısmen kuluçka merkezlerinde yaşanıyor. Ama sadece bilişim sektörü ağırlıklı ve kısıtlı bir yapıda. Daha genele yayılacak bir sistemden söz ediyorum.
Bir kuruldan geçen ve onay alan projeler havuza girer; mevcut şirketler de yatırımcı değil ortak olarak projelere talip olurlar. Her ikisinin buluşması, ortaklık yapılarının kurulması, birlikte yürümesi ve hukuki güvenceleri teminat altına alınır.
Bu sayede hem inovatif projeler hayata geçer; hem de yeni ekonomiye uyum çerçevesinde geleneksel sektörlerde faaliyet gösteren firmalarımıza yeni kapılar açılır. Tüm bunlar da ilk başta risk sermaye şirketi gibi, kamunun sağlayacağı fonla da desteklenir.
Kamu zaman içinde sistem kurulup, iş hayata geçtikten sonra yatırdığından fazlasını alarak devreden çıkar ve tekrar fonda başka yapıların finansmanı için de kaynak sağlar. Ne dersiniz düşünmeye değmez mi?
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR