Ekonomiyi konuşurken esnafın, ücretlinin durumunu masaya yatırıyoruz da, ‘para basar’ diye düşündüğümüz akaryakıt istasyonlarının da benzer durumda olduğunu görünce açıkçası şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz.
Enerji Bakanı Taner Yıldız, akaryakıtta kârın 37 kuruş ile sınırlandığını övünerek anlata dursun, piyasaya çıktığınızda ortaya çıkan fotoğraf, yarısına el konulan kârların ortaya büyük bir açmaz çıkardığını gösteriyor.
Ülke çapında kâr marjları EPDK tarafından kesilince, toplam içinde marj yüzde 5,5-6’ya düşüyor. Konuyla ilgili mevcut durumu benzinlikler konusunda faaliyet gösteren eksper Kemal Güven’den dinledim. İşin özeti son 4 yıldır ‘satan çok, alan yok’ olarak nitelendiriliyor.
Günlük 10 bin litre satış yapan bir istasyonun zararına çalıştığı belirtiliyor. Mevcut koşullarda istasyon kendisini 20 yılda amorti edemiyor. Zarar eden satmaya çalışıyor, ama bu sefer de alıcı bulunamıyor. En ucuz benzinlik 5 milyon dolar; arsa değerine göre 50 milyon dolara kadar çıkıyor.
2005 yılında bu istasyonların arasındaki mesafe kuralları, doğru bir iş yapılarak yeniden düzenlendi. Ama halen normlara uyulmuyor. 5 büyük marka piyasayı elinde tutuyor. Akaryakıt bayisinin kâr marjının üçte birini EPDK; üçte birini de dağıtım şirketi alıyor. İstasyon sahibine yüzde 2 civarında bir pay kalıyor.
Buradan alımını, giderini, hepsini karşılayıp elde kalan da kazancı oluyor. Oysa Türkiye’de fiyatın büyük bir oranı devlete gidiyor. Son dönemde ürün bazında yüzde 58’lere kadar inen kalemler olsa da, genel itibarla yüzde 69’lara vuran bir dolaylı vergi söz konusu. Üstelik yatlara ÖTV’den muaf mazot satılan bir ülkede… Olan elbette vatandaşa oluyor.
Zaten bu resim Avrupa’da benzinlikleri olup da, Türkiye’den uzak duran işadamlarının varlığıyla bir kez daha kanıtlanıyor. Kemal Güven, bankaların artık benzinliklere kredi vermediğine dikkat çekiyor. Kâar marjlarının azalması da ya veresiye yakıt satışı ile batan firmaları ya da kaçak yakıtı gündeme getiriyor.
Yurtdışından, gemilerden kaçak mazot ve benzine yönelme oluyor. İddia o ki, bu durum herkes tarafından da biliniyor. Ama arada kime ne gittiği meçhul. Kemal Güven’in iddiasına göre kamuda yöneticilerin haberi olmadan bu işin yapılabilmesi mümkün değil.
İş burada da bitmiyor. Vatandaş arsasını benzinliğe kiraya vermek istiyor. Her şey uygun olmasına rağmen, büyükşehir bu konuda imarın kapalı olduğunu söylüyor. Fakat öte taraftan iddiaya göre birilerine kapı açılıyor. Şimdi sormak lazım: Kim bu birileri?
Bazı özel kurumlarla, belediyeye ait şirketler üzerinden, ilişkileri iyi olanların imar sorununu hallettiği belirtiliyor. Belediye şirketi bunu hangi kriterlerle yapıyor? Neden 4 yıldır normal vatandaş imar alamıyor da, bunlara olanak tanınıyor? Kim bunlar?
Elbette işler hemen öyle çözülmüyor. Aktarılan bilgiye göre 14 yerden imza gereken bu işlem için insanların önüne iki alternatif konuluyor. Ya 2,5 milyon dolar civarında bir masraf (!) yapacak ya da yarı yarıya ortaklık verecek. Bu iddialar ne kadar doğru? Yetkililerin araştırması gerekiyor.
İmarın serbest olduğu söylenen 4 yıl öncesine kadar 300 ile 500 bin dolar civarındaki bu masraf (!), bugün nasıl beş katına çıkıyor? Mevcut istasyonlarda da tadilat yapmak istediniz değil mi? Öyle kolay değil. Kemal Güven’in aktardığı bilgiye göre tadilat izninin de 250 bin dolara yakın gideri var. Soru şu: Bu ne parası?
İşin özü şu: Pompada garip işler olduğu gözüküyor. İddialar oldukça ciddi. Eğer bu organize bir iş değilse, yetkililerin en kısa sürede konuya el koyması ve kamuoyunu da bilgilendirmesi şart. Bakan Yıldız ve EPDK sadece marjlara bakacağına, biraz da burada neler olup bittiğine baksın.
Vatandaş mı? Onun zaten ağlayanı yok. Otomobil kredilerinin kısa süre öncesine kadar yağmur gibi dağıtıldığı, insanların borçlarını ödeyemediği araçlarla gezdiği caddelerde, kontağı çevirmenin yarısından fazlası vergi. İşte size bir dünya şampiyonluğunun konuşulmayan öyküsü.
FACEBOOK YORUMLAR