Medyaya düşen, ekonomiye ilişkin biri veri, iki açıklama birlikte okunması gereken bir özellik taşıyor. Birincisi dış ticaret endekslerindeki fotoğraf, diğeri de IMF’nin dünya ekonomisine ilişkin uyarı içeren raporu...
Şayet bu ikisini bir arada okumaz ve şimdiden bir önlem almazsak, mevcut sıkıntının ağırlaşması riskiyle karşı karşıyayız. Şüphesiz umursamayıp, bir tarafta 165 milyar dolara ulaşan ihracatla övünüp, diğer tarafta da IMF’nin dış güçler adına bizim gibi gelişmekte olan ülkelerle uğraştığını kabul ederek, kendimizi kandırmaya da devam edebiliriz.
Bu da bir seçenek ama ben daha gerçekçi davranmayı tercih ediyorum. Öncelikle AB’nin 2019 yılında bilhassa yaz aylarından itibaren faiz artırımına gitme niyeti, artık para politikasının içinde tartışılmaya başlandı.
Bunun FED’in 2019 sonuna kadar olası 5 faiz artışıyla birleştiğinde bizim gibi acil paraya ihtiyacı olan ülkeler adına kötü haber olduğunu belirtmek gerekiyor. Şayet geçmişte kasanızı doldurmamış, dış ticaret yapınızı sorunu atlatacak özelliğe büründürmediyseniz, problem yaşayacaksınız demektir.
Gelelim bu gerçeğe ilave IMF’nin yaptığı açıklamaya... IMF Global Finansal İstikrar Raporu’ndaki açıklamaya göre, 2019 gelişen ya da bizim sevdiğimiz tabiriyle gelişmekte olan ülkeler adına hoş bir haber vermiyor.
Son 6 ayda finansal risklerin yükseldiğinin, jeopolitik risklerin bu algıyı daha da arttıracağının vurgulandığı rapora göre, gelecek yıl gelişmekte olan ülkelerden para çıkışı daha da hızlanabilir. Çıkışın hızlandığı bir ortamda yeni para gelmeyeceğini söylemeye de sanırım gerek yok.
Bu durumda gerek cari açık, gerekse de kısa vadeli borçlarımızı döndürebilmek için ihtiyacımız olan parayı bulamayacağımız ya da çok daha pahalı maliyetlerle edinmeye çalışacağımız açık gözüküyor.
Elbette bir ihtimal daha var. Finansal piyasalardan elde edemediğiniz parayı, ihracat hamlesiyle ülkenize çekebilirsiniz. Fakat burada da dış ticaret fazlası veriyor olmanız lazım. Oysa ihracatımızı arttırdığımızı düşündüğümüz ama, dış ticaret açığımızın yeni bir şey yapmadan daraldığı bu süreçte resesyona girdiğimiz ve daha çok mal satıp, daha az para kazandığımız ortada.
Son açıklanan dış ticaret endekslerine baktığınızda da bunu net bir biçimde görüyorsunuz. Ağustos ayı gerçekleşmelere baktığımızda ihracat birim endeksi yüzde 0,6 azalırken, ithalat birim endeksi yüzde 4,3 arttı. Bunun Türkçe tercümesi şu: Artık daha az para kazanıp, ithalat için daha çok para ödüyoruz.
Yani finansal bazda baktığınızda zararımız büyüyor. Ama ihracatımız 165 milyar dolara ulaştı. Bu iyi bir şey değil mi? Geçen yılla mukayese ettiğimizde ihracatımızda miktarın TÜİK verilerine göre Ağustos’ta bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 6 yükseldiği gözleniyor.
Aynı açıklamaya göre, yine aynı aylar itibariyle ithalattaki miktar, yüzde 25,9 geriliyor. Yani daha az ithal edip, daha çok para ödemişiz. Dış ticaret farkının ve bağlantılı olarak cari açıktaki gerilemenin olumlu sayılabilmesi için, bizim üretimdeki ithal ikame oranımızın da değişmiş olması gerekir.
Fakat burada ufak tefek oynamalar olsa da, büyük bir kırılma yaratacak değişim olmadığını biliyoruz. Türkiye’nin bu konuya acilen önem vermesi gerekiyor. Aksi takdirde dünyada paranın daha pahalı hale geldiği, bizim de daha az mal alıp daha çok para ödediğimiz ve aksine daha çok mal satıp daha az kazandığımız bir fotoğrafta işi sürdürme şansımız yok.
Belki biraz karışık oldu ama sorun git gide büyüyor. O nedenle tekrar ve basitçe özetleyeyim. Daha çok mal satıp daha az para kazanıyoruz. Daha az mal alıp, daha çok para ödüyoruz. Tüm bunları döviz üzerinden yapıyoruz ve bunu devam ettirmek için yeni kaynağa ihtiyacımız var. 2019 da kaynakların daha da kısıldığı bir yıl olarak geliyor. Sorun açık değil mi?
FACEBOOK YORUMLAR