Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Otomotiv uçar gider

20 Ocak 2020 - 02:17

Ticaret savaşları, gelişen teknoloji, farklılaşan sektörler, dijitalleşme gibi birçok kavramın bir arada konuşulduğu, yepyeni bir ekonominin kapısındayız. Bu kapı ancak dersini iyi çalışıp, anahtarı bulanların açabileceği, diğerlerinin de anahtarı elinde bulunduranların izin verdiği ölçüde girebileceği bir yapı.

 

Her zamanki sanayi devriminden bunu farklı yapan ise filmi doğru okuyanların aradaki fark ne olursa olsun öne geçebileceği gerçeği. Yani artık eskisi gibi kapılan bir köşeden bahsetmek mümkün değil. Köşeleri yuvarlanan ve ihtiyacı doğru karşılayanın katma değer elde edebileceği, hatta gelişimi kaçırırsa elde ettiği pozisyonu kaybetmesinin de kolaylaştığını bir yapıya dahil oluyoruz.

 

Elbette bu dönüşüm de her sektörün kendi içinde evrilmesi sonucunu getiriyor. Bu değişimi doğru yönetmenin ve yaratıcı olmanın yolu da bilim, akıl, eğitim gibi faktörlerin yanı sıra, bilgi paylaşımından geçiyor. İşte bu nedenle geçtiğimiz perşembe günü katıldığım bir toplantı çok kıymetliydi.

 

Coprorate Change Academy (CCA); yani Kurumsal Değişim Akademisi’nin toplantısında otomotiv sektörünün iki kıymetli ismi işte bu dönüşümü ve öngörülerini paylaştı. Konuşmacılar TOSB Yönetim Kurulu Üyesi, Farplas CEO’su ve Yönetim Kurulu Üyesi, CCA Onur Kurulu Üyesi Ömer Burhanoğlu ile Norm / İnci Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Fark Holding Danışma Kurulu Üyesi, CCA Değişim Mimarı Zafer Uran Zaman idi.

 

Yeni otomobilin de gündeme geldiği toplantıda, zaman vermek gerektiği üzerinde durulurken, otomotiv sektörünün, katılımcıların performansını da dikkate aldığımızda dönüşümü okuduğunu söylemek mümkün. Elbette her iki isim de çok kıymetli bilgiler aktardı. Ama ben kendi not defterime düşürdüğüm bazı detayları sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

Her iki ismin de belirleyici rolün bataryalar olacağına dikkat çektiği toplantıda ilk sözü Ömer Burhanoğlu aldı. Marka ve lüks kavramının değişikliğe uğradığını ifade eden Burhanoğlu, yeni lüks kavramının bağımsız ulaşım olduğuna, bunun da araçların tasarımını ve iş modellerini değiştirdiğine dikkat çekti.

 

Aynı aracı farklı kişiler kullanacağından hijyen meselesinin bile önem kazandığını söylemesi ise, otomobilin artık sadece otomobil değil, bir yaşam alanı olacağının göstergesiydi.

 

Ömer Burhanoğlu araç yapmanın kolaylaştığını, geçmişte 200 parçanın 20 parçaya düştüğünü belirtti. Yapmanın problem olmaktan çıktığı bir ortamda doğru iş modeliyle sunulmasının ve önemli olanın ikinci aracı yapmanın olduğunun üzerinde durdu ve ‘birincisinde doğru iş yapılmalı” dedi.

 

Zaman içinde araçların uçacağı konusunun kaçınılmaz olduğunu, ama çoklu taşımaların batarya teknolojisiyle değil füzyon pilleri ve hidrojenle mümkün olabileceğini belirtti.

 

Burhanoğlu eğilimler hakkında da araştırmaları paylaştı. Mesela 2030 yılında sektörde elektrikli araçlarının payının yüzde 40 olması öngörülüyor. Değişimi anlatırken kullandığı şu ifade ise süreci anlatıyordu: “Telefonun başına gelen her şey, otomobilin de başına gelecek.”

 

Otonom araçlar 2035’de yüzde 25’lik pay alacaklar. Bunun da nedeni büyük veri olacak. Hatta Uber’in bu yüzden sürücüsüz araca yatırım yaptığını örnek olarak veren Ömeroğlu, hedefin taksi şirketi değil, data şirketine dönüşmek olduğunu belirtti.

 

Bir Boing yazılımının 100 katının otonom araçlarda olacağını vurgulayan sektör temsilcisi, ‘Bu da yürüyen data demektir’ diyerek meseleyi özetledi. 2030’da içten yanmalı motorların yüzde 4 paya düşmesinin, hidrojen yakıtlı hibritlerin artacağı öngörüsünün, sektörün nasıl bir değişim içerisine girdiğini göstermesi bakımından da önemli olduğunu düşünüyorum.

 

Başlangıçta da belirttiğim gibi marka kavramı değişiyor. Yani kapılan köşe kalmıyor. Bunun en güzel örneğini de Burhanoğlu, son dönemin en hızlı elektrik aracının, Hırvatistan’da RIMAC markasıyla 30 yaşında bir mühendis tarafından üretilmesi olduğunu söyledi.

 

CES 2020’den de detaylar paylaşan isim, medyada çok konuşulan AVTR ile ilgili kurduğu cümleyle de, reel sektörün dönüşümünün neden önemli olduğunun altını kalın bir biçimde çizdi.

 

Cümle şuydu: “AVTR’de bizim ürettiğimiz hiçbir şey yoktu.” Yan sanayinin bu fotoğrafı doğru okuması gerektiğini dile getiren sektör mensubu inovatif çalışma, startuplara yatırım ve sektörel yatırım fonlarının oluşturulmasının önemine değindi.

 

Zafer Uran Zaman ise, krizler üzerinden çok kıymetli bir analiz yaptı. 1929 kriziyle birlikte üretimde ve araba teknolojisinde değişimin başladığına dikkat çeken Zaman, 1974 dünya petrol krizinin ardından da 80’lere kadar süren ikinci bir faza girildiğini vurguladı. Mesela Toyota’nın büyüdüğünü, farklı bir üretim sistemi geliştirerek ortaya çıktığını belirtti.

 

Esasen her krizin kendi üretim metodolojisini yaratması saptaması önemliydi. Mesela Öncül, daha emek yoğun üretim yapılırken 1929 kriziyle birlikte bant üretim, 1974 petrol kriziyle yalın bant üretimi devreye giriyor. 2008 krizi ise halen varlığını sürdürüyor ve o da bugünlerde sıkça konuştuğumuz dijitalleşmeyi ya da otomotiv özelinde otonom yolculuğunu getiriyor.

 

İşte tam bu aşamada bataryanın kritik rolü, lityumun öne çıkması ve bu rezervlerin üçte ikisinin Çin’in elinde bulundurması da ticaret savaşlarının bir anlamda deşifresini yapıyor.  Lakin Zafer Uran Zaman, bir noktanın altını çiziyor. İnsan hep önde olacak. Toyota’nın son yayınladığı sirkülerdeki otonomation vurgusunun kritik rolünü ve insanı robotun patronu yaptığını vurguluyor.

 

Elbette günün sonunda bu bir süreç ve eğitimden başlayan bir perspektifte farklılaşmayı da beraberinde getirmesi gerekiyor. Açıkçası ben toplantıda otomotiv sektörünün meseleyi doğru okuduğunu, ümitvar olduğunu ve ders çalıştığını gördüm.

 

Sadece bence tek eksik şuydu: Çok fazla kendi sektörlerine odaklanmışlar. Burada kendileriyle ve yargılarıyla ilgili çatıştıkları noktalar var.

 

Yeni mesleklerin doğmasının, diğer sektörlerle birlikte gelişmeyi yakalamanın zorunluluğunun ve yerli yazılımın, pillerde hidrojen konuşuluyorsa bor faktörünün en kritik başlıklar olduğunun yeterince farkında değiller gibi geldi. Fakat bu kapatılabilir bir açık.

 

Hepsinden önemlisi ise Coprorate Change Academy (CCA); yani Kurumsal Değişim Akademisi’nin yaptığı ve devamının farklı başlıklarda geleceğini anladığım bu toplantıydı. Bence ortak akıl yaratmak için bundan daha doğru bir zaman ve yapı olamaz. Kendilerini bu vesile ile tekrar tebrik ediyor; Türkiye’nin sığ gündemlerden kurtulup, bunları daha çok tartışacağı ortamların yaratılmasını diliyorum.

 

[email protected]

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum