İktidar yine seçim manevralarına başladı.
Başbakan Erdoğan’ın 11 yıllık iktidarları döneminde seçim ekonomisi uygulanmasına izin vermedikleri size ne kadar inandırıcı geliyorsa, Meclis’te yaşanan başı açık / kapalı tartışmasının da bir hak mücadelesi olduğu o kadar inandırıcıdır.
Öncelikle bir noktanın üzerinde durmak gerekiyor. Çünkü medya üzerinden pompalanan bir gerçek var ki, bir zamanlar türban olarak nitelendirilen ve siyasi simge olarak kabul edilen kavram devre dışı… Artık başörtüsü deniliyor.
Oysa geleneksel özelliği olan ve Anadolu’da ‘namus’ kavramıyla eş tutulan başörtüsü ile siyasi simge olarak nitelendirilen türbanın aynı kefeye konması en azından tanımsal bir hatadır. İşin bu tarafını ve tartışmaları bir kenara bırakıp, iki ana noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Bunlardan birincisi madem düzenlemelerde ‘girilemez’ kavramına yönelik bir yasak olmadığı belirtiliyor; muhalefetten devletin nötr olma özelliğini zedeleyen bu unsura karşı çıkanlara bir önerim var. Eğer kısır bir başı açık / kapalı tartışmasına girerseniz, hem işin içinden çıkamazsınız; hem de iktidarın hazırladığı tuzağa düşüp, mağduriyet ortamına eşlik edersiniz.
Öncelikle burada doğru tanımın kamusal alan ile resmi alan olarak ayrılması gerektiğini her fırsatta dile getiren İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ı dinlemenizi öneririm. Bahsi geçen tartışma resmi alanda, yani devletin tarafsız gözükmesi gereken sahada cereyan ediyor. Fakat kamusal alan tartışmasıyla iş sulandırılıyor.
Ama boşuna tartışıp kendinizi yormayın. Madem yönetmelik ve tüzük yasaklamıyor, her gün bir milletvekili farklı bir kıyafetle Meclis çalışmalarına katılsın. Mesela bir gün mayo, bir gün blucin, bir gün şort, bir gün tişört gibi gibi gibi… Soran olursa da bunun ilgili düzenlemede yasaklanmadığını belirtirsiniz. İşte böyle bir yöntem ancak sokaktaki insana ne demek istendiğini anlatabilir.
Gelelim işin ikinci boyutuna… Türkiye’de dış ticaret açığı 75 milyar dolar oldu değil mi? Ört üstünü türban tartışmasıyla unutulsun. İşsizlik can yakıyor, insanlar geçinemiyor, borç gırtlağa dayanmış ve patlama noktasına gelmiş değil mi? Ört üstünü gözükmesin.
Hukuk ihlalleri insanların gözünün içine baka baka yapılıyor; kadın cinayetlerinde rekorlara koşuluyor, çocuk gelinler ülkenin gerçeği olarak ortada duruyor değil mi? Ört ki üstünü gözükmesin.
Suriye’de iyot gibi ortada kalınması, düşman belledikleri İsrail ile içli dışlı ilişkiler kurulması, teröristlerle masaya oturulması, barış altında imtiyaz dağıtılması söz konusu mu? Ört ki gözükmesin…
Ülkede üniter yapı tehlikeye mi girdi? Bazıları özerk bölge peşinde koşuyor, iktidar da arkadan mı ittiriyor? Ört ki gözükmesin… Asrın projesi diye ortaya çıkanların, türlü ihmal iddiaları gündeme mi düştü? Daha ilk gününden skandallar mı başladı; bir seçim öncesinde hayal olanın gerçekleştiğini söyledikleri metrobüs tost makinesine mi döndü, sadece metrobüsler için 120 milyon TL çöpe mi gitti, şimdi yanlış olduğu yetkililerce mi dile getiriliyor? Ört ki gözükmesin…
Bankalarla tüketiciye kanun hazırlıyoruz diye kapalı kapılar ardında pazarlık mı yapılıyor? İnsanları biraz daha soymanın yolu mu aranıyor? Dünyada sıcak para bitti, makyaj mı dökülüyor? Ört ki gözükmesin…
Başbakan 2007 yılında bırakın dünya krizini, Türkiye kendi krizine girmek üzereyken İspanya’dan ne tartışması açtı? ‘Velev ki türban siyasi simge olsun.” Kriz konuşan kaldı mı? Zaten hemen ardından dünya krizi patladı, sıyrılmanın yolunu buldular.
Üçüncü köprünün varlığı tartışılırken iktidar ne yaptı? Adını Yavuz Sultan Selim koyacağını açıkladı. İşte o saatten sonra hassasiyetleri gıdıklayarak hayatının başarısını elde etti. Çünkü artık köprünün varlığı değil, ismi tartışılıyordu.
Yolsuzluk mu var, bilim dışılık mı söz konusu, tırnaklarıyla oluşturulan Cumhuriyet değerleri mi satılıyor, insanlar geçinemiyor mu, kriz kapıda mı bekliyor? Benim eli öpülesi Anadolu kadınımın başörtüsünü türban yaparsın, örtersin üstüne geçersin. Sonuç mu? Herkes de yer. Afiyet olsun.
FACEBOOK YORUMLAR