Türkiye’nin büyük ekonomik sorunları var. Bunları finans sıkıntısından işsizliğe kadar geniş bir yelpazede sıralayabilirim. Ama hepsinin aslında temelinde plansız yönetim sorunu geldiğinin de altını çizmek gerekiyor.
Özellikle böylesi zor dönemlerde çıkışın formülünün kamu eliyle yapılmasından daha doğal bir durum yok. Çünkü kamu idaresi zemini hazırlamadan, sadece ortaya çıkan sonuçları konuşur hale geliriz. Neler yapılabileceğinin en güzel örneğini, bilhassa yerel yönetimlerde Eskişehir modelinden biliyoruz.
Şimdi bir umudun da Ordu’dan yükseldiğini gördüm. Hafta sonunda Ordu ekonomisini yakından tanımak ve son gelişmeler hakkında bilgi almak üzere ekonomi basını ve bir grup iş insanı ile birlikte Ordu’daydık.
Bu benim şehre üçüncü gidişim. Şunu çok net söyleyebilirim ki, şehrin potansiyelinin altında yaşamasının kader olmaktan çıkması için önemli adımlar atıldığını gördüm. Bunun için de olanı dönüştürmek yerine, adeta şehre bir format atılmış.
Neler yapıldığını paylaşacağım ama öncelikle bir tespitin önemli olduğunu düşünüyorum. Şehirde bir kolej havası oluşmuş. Organizasyon kapsamında gittiğimiz yerlerde vatandaşın ile Başkan Hilmi Güler ve ekibinin arasında kurulan bağı hissediyorsunuz.
Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler, Enerji Bakanlığı sırasında çok eleştirdiğim isimlerden biriydi. Ama bakanlık tecrübesiyle ve mütevazılığıyla ilde oluşturduğu bu havanın müspet olduğunu söyleyebilirim.
Elbette iş yaratılan ambiansla bitmiyor; ama başlıyor. Zira katılımcı bir yaklaşım, dinleyen, dinlediğini uygunsa hayata geçiren bir yerel yönetim, Türkiye’ye çok şey katabilir. Özetle sabredilirse Ordu ikinci bir Eskişehir olma yolunda diyebilirim.
Peki neler yapılmış? Altyapı vesaire gibi işlere girmeyeceğim. Onlar zaten bir belediyenin yapması gerekenler. Zaten en çok da yapılanları anlatırken, Hilmi Güler’in buraları üstü kapalı geçmesi dikkatimi çekti. Niye diye sorduğumuzda, ‘övünmek anlamına gelmesin’ ifadesi, uzun zamandır Türkiye’de duymayı unuttuğumuz bir sözdü.
Öncelikle dört ana eksen belirlenmiş. Tarım, turizm, yazılım ve enerji. Bunlara yönelik belediye şirketler kurmuş. Katı atık dönüşümüyle kendi elektriğini üreten, fındıkta katma değere geçmenin adımlarını atan, yelken, sörf sporlarıyla şehri cazibe merkezi yapmayı amaçlayan ve yazılımla akıllı şehirciliğe adım atılan bir yapı oluşturulmuş.
Mesela Hilmi Güler’in sunumu sırasında fındıktaki açılımını anlatan şu söz önemliydi. “Fındığı ürün olarak ihraç ederseniz Türkiye’ye katkısı 2 milyar dolar; çikolata yaparsanız 8 milyar dolar.” Temenni güzel, ama önemli olan o çikolatayı yapıp markalamış olmaları.
Gençlere yönelik Davet ismini verdikleri bir girişimcilik merkezleri var. Ata tohumuna dönüş hızlandırılmış, kış mevsimi Ordu’dan ayrılanlar için hayvan oteli kurulmuş, Sırrı Paşa Caddesi açık bir AVM’ye dönüştürülmüş.
12 ay turizmi hedefleyen yaklaşım bir yanda, yağmur sularını su hasat sistemiyle ekonomiye katmaları öte tarafta kıymetli işler olarak görülüyor. Mesela yeni binalara su sarnıcı zorunluluğu getirilmesi önemli. Atıl kalan bahçeleri Fınver sistemiyle 5 yıllığına alıyorlar, 2 kat verimli hale gelince sahiplerine ücretsiz iade ediyorlar.
Fındık hasat zamanları Gürcistan’dan gelen işçiler var. İşçilik de Ordu’da kalsın diye telefon üzerinden bir platform kurulmuş ve 19 ilçeyi birbirine bağlamışlar, yazılımı da yerli.
Daha önce fındıkta otlardan kurtulmak için zehirli ilaç kullanımı öne çıkıyorken, aksine yonca ve benzeri bitkilerin ekilmesiyle zenginleştirme yapılmış ve buradan yaratılan meralarla da hayvancılıktaki verim arttırılmış.
Dubai’ye yumurta yolluyorlar. Bir yıl içinde gelinen nokta yıllık 50 bin yumurtadan 12 milyon yumurtaya taşınmış. Soya fasulyesi, siyez buğdayı, salep yetiştiriciliği alanlarında üretime geçilmiş.
Mesela kurulan biyoinovasyon merkezi var. Ekinezya ile tıbbi aromatik bitki yetiştiriciliği dikkat çekici. Topraksız tarım çalışmaları var, bitkilerin özlerini kullanarak distinasyon üniteleri hayata geçirilmiş. Ordu karpuzu üretilmesi de bir başka hoş sürpriz.
Sosyal devletçilik anlayışını sosyal marketlerle farklı bir noktaya taşımışlar. İhtiyaç sahipleri belirlendikten sonra, yine yerli bir yazılımla parakarta yüklenen meblağlarla insanların rencide olmadan ihtiyaçlarını karşılaması sağlanmış.
Deniz kıyısında 17 katlı bir binanın ibreti alem için yıkılmasından kadınlara yönelik yöresel yemek akademisine, turizme yönelik vapur seferinden çöplerden enerji üreten sistemlere, gençleri sosyal aktiviteye kadan sörf sporu gibi yaşam alanlarından yapılan sosyal donatılara kadar dikkat çeken çalışmalar var.
Hilmi Güler, işe başlamadan önce İzlanda, İsviçre ve Japonya’yı inceleyerek bir yol haritası oluşturduğunu belirtiyor. Dijitalleşen pazara göz koyan, fındık kabuğundan aktif karbon üretimi yapan, roket üretimi için liselilere destek olan, karavan turizmi için ortam hazırlayan bir Ordu ortaya çıkmış.
Tüm bunlar ise kamu eliyle kurulan şirketlerce hayata geçirilmiş ve şimdi bir sonraki adım olan karma ekonomiye geçmeyi hedeflediklerini gördüm. Bunun için de regülasyona önem veriyorlar. Yani bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler yok.
Bunu sorduğum için yanıtını da aldım. Başkan Güler serbest piyasanın başı bozukluk olmadığını, düzenleyici kurumlara da ihtiyaç bulunduğunu iş dünyasından insanların da temsil edildiği bir ortamda dile getirdi.
Peki bunlar niye önemli? Organizasyon dışında gençlerle de konuştum. İlde büyük bir istihdam sorunu bulunuyor. Dedikleri şu: Ya direkte (enerji), ya altyapıda çalışacaksın, tarımda fındıktan başka bir alternatif yok ya da esnaf olacaksın.
Mesela elektrik mühendisliğinde okuyan bir genç, ilde staj yapacak yer bulamıyor. Staj için Kocaeli’ye gidiyor. Stajı bitip döndüğünde Ordu’da çalışma alanı bulunmuyor ve il dışına göç olarak gidiyor.
Askeri lise mezunu vardı bir de. 2016 yılında 15 Temmuz’dan beri atama yapılmadığı için turizmde servis şoförlüğü yapıyor. Bütün bunları alt alta koyduğunuzda ise belediye eliyle ve şirketleriyle oluşturulan iktisadi ve sosyal zemin daha kıymetli hale geliyor.
Bundan sonra reel sektörle birlikte yürümeye niyetleniyorlar ama burada da bir başıbozukluk hedeflemiyorlar. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki kalkınma modelinin iyi okunduğu, çağa uygun teknolojik gelişmelerle bezendirilip yeni bir açılım yaratıldığı görülüyor.
Ben açıkçası Ordu’dan ümitle döndüm. Çünkü Eskişehir’i yıllardır konuşuyoruz. Anadolu’da bir ili daha kendine özgü bir modelle örnek şehir yapabilirsek, inanın bana bunun etkisi umulduğundan fazla olur.
İyi başlangıç, doğru adım, kamunun devreye girmesi, özel sektöre davet, gençlerin ve kadınların kucaklandığı bir yapı, ama en önemlisi fikre açık, yaklaşımcı bir yönetici tipi. Umarım Türkiye’nin kısır siyaseti içinde bu açılıma yazık edilmez. Ordu bana ümit verdi.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR