Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Moody’s’e ‘gördün mü’ tavrı

01 Eylül 2018 - 11:35

Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu Moody’s’e büyük bir para cezası geldi. Tam 16,25 milyon dolar. ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’ndan gelen bu tavrın nedeni ise, teknik açıklamayı bir kenara bırakırsak not sunumlarındaki tutarsızlık.

 

Kuruluş da bu cezayı kabul etti. Hemen akabinde ise, zaten bu kuruluşlarla derdi olan Türkiye’de iktidara yakın basın organları topa girdi. Son dakika gelişmesi olarak nitelendirilirken, uzmanlar bağlandı ve yorumlar alındı.

 

Öncelikle şu değerlendirmeyi net yapalım. Bilhassa 2008 yılından bu yana kuruluşların tümünün verdikleri notlar tartışmalı. Öncesi de çok parlak olmamakla birlikte, büyük krizin ortaya çıkmasıyla beraber mercekler daha fazla bu alana tutuldu.

 

Fakat şunu da unutmamak gerekiyor ki, bu notları dünyadan finansman çekebilmek için ülkeler talep ediyor. Kredi derecelendirme kuruluşları da notları ve değerlendirmeleri ülkeler için değil, buraya parasını getirmeye niyetli yatırımcılar için veriyor.

 

Tekrar meselenin Türkiye’deki yansımasına gelirsek, karar, tam da 18’i banka 20 finans kuruluşu hakkında not indiriminden sonra gelince ‘gördün mü’ tavrına benzeyen garip bir ruh hali ortaya çıktı. Akılla değil de, ipoteklenmiş ruhla hareket edince, aslında ortaya böyle komik manzaralar çıkıyor. Komik olan ne?

 

Öncelikle bu cezanın bizimle hiçbir ilgisi yok. ABD’nin SPK’sı, ipotekli konut kredisine dayalı menkul kıymetler kapsamındaki aksaklıklar ya da hatalar için bu cezayı kesti. 2008’den bu yana gösterilen tavır da, zaten siyasi yaklaşımı kanıtlayan bir gösterge sayılabilir.

 

Cezayı kim kesmiş? ABD’nin kuruluşu... Yani bizim tartışma halinde olduğumuz bir ülkenin kurumu, tartışmalı olduğumuz bir başka kuruluşa, kendi ülkesinde yaptığı hatadan dolayı ceza verdi. Ama biz sevindik. Malûm, düşmanımın düşmanı dostumdur tadında, birden ABD’nin bu kararına sarıldık.

 

Fakat atlanan bir durum var. ABD’nin SPK’sı, yani SEC’in itirazlarının hangi döneme ait olduğuna bakılmadı. Birilerine yaranma duygusuyla ‘ver coşkuyu’ oynandı. Oysa cezaya konu dönem, ağırlıklı olarak 2010 – 2013 yıllarını kapsıyor.

 

Bu durumda bizimle hiç ilgisi olmayan bu cezaya konu dönemde, şimdi didiştiğimiz Moody’s’in Türkiye performansına, o zaman basına düşen haberler üzerinden bakalım.

 

“Moody’s 2005 aralık ayında kredi notu bir basamak artırarak Ba3 (durağan) seviyesine ve 2009 eylül ayında Ba3 (pozitif) seviyesine yükseltti.

 

2010 ocak ayında Türkiye'nin notu bir basamak daha artırılarak Ba2 (durağan) seviyesine ve aynı yıl ekim ayında kredi notu sabit bırakılırken görünüm durağandan pozitife çevrilmişti.


Moody’s 2012 haziran ayında Türkiye'nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyenin bir basamak altı olan Ba1’e yükseltmişti ve görünüm pozitif olmuştu.”

 

Hayda! Meğer Moody’s bizi seviyormuş. Hadi bir de 2013 yılındaki duruma göz atalım. Mesela 16 Mayıs 2013’teki haberlere mercek tutalım.

 

“Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Investors Service, Türkiye’nin kredi notunu ‘Ba1’den ‘Baa3’e yükseltti ve not görünümünü durağan olarak açıkladı. Böylelikle Türkiye’nin kredi notu, Fitch’in ardından Moody’s tarafından da yatırım yapılabilir seviyeye yükseltildi.”

 

Bak olmadı şimdi... Meğer iktidara yakın medyanın, hazine bulmuşçasına Moody’s’in cezasını ballı börek diye sattığı dönemde ilişkiler iyiymiş. Yani Nasreddin Hoca’nın hikayesindeki, kazanın doğurduğuna inandığımız zamanlarmış.

 

Oysa o dönemde de Türkiye ekonomisi alarm veriyordu; ama ikinci parasal genişleme nedeniyle coşkulanmıştı. Şimdi kazanın öldüğüne inanmayanlar, o zaman kazanın doğurduğuna inanmıştı.

 

Velhasıl kelam eğer sizin fikirlerinizde bir tutarlılık yoksa, çıkarcı bir yaklaşım içerisinde duruma göre konuşuyorsanız, işte böyle komik duruma düşersiniz.

 

O dönemin not artırımlarında bakanların övgü dolu söylemleri de, basındaki yorumlar da Tevfik Fikret’in ‘Yeis’ başlıklı mektubundaki gibi “Bir gaza ettin ki hoşnûd eyledin Peygamber'i alkışlarıyla onların bu danışıklı dövüşlerini, namussuzluğun bu vicdanı kıran yenmesini alkışlayacak namuslular da var” tanımlamasını aratmayacak cinstendi.

 

Demek ki önce kendi gerçeğimize bakacağız. Biz gerçeğimizi gördükten sonra, devamı teferruat. Ama siz başkalarının sözlerine gereğinden fazla alkış tutarsanız, sizi yerdiklerinde de ortaya koyduğunuz eleştirilerin gerçekçi olma ihtimali kalmaz.

 

[email protected]

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum