Son birkaç günün gündemine Mehmet Şimşek istifası ile ilgili spekülasyon damga vurdu.
Öncelikle bazı konuların bu kadar fütursuzca dile getirilmesinin de, bunlara gösterilen
tepkinin de abartılı ve çok da akılla bağdaşmayan tavırlar olduğunu düşündüğümü söylemek
isterim.
Pratikte istifa sisteminin çalışmadığı bir yönetim tarzında, bunun gündeme getiriliş şekli de,
sonrasındaki SPK soruşturması da bize çok şey anlatıyor. Şimşek dönemi dahil, beş yılda 5
Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alındığı bir yaklaşımda, sizce bunu konuşuyor
olmamız saçma değil mi?
İşlerin nasıl yürüdüğünü kağıt üzerinde olmasa da, pratik hayatta hepimiz biliyoruz. Neden
gündeme getirildi bilmiyorum. Gerçek mi değil mi, onu da bilmek mümkün değil. Ama
beyanı esas almak durumundayız.
Başkası değil ama Mehmet Şimşek, böyle bir durumun söz konusu olmadığını söylüyorsa,
konu kapanmıştır. Asıl düşünülmesi gereken piyasalar üzerinde spekülasyona neden olduğu
vurgusudur.
Bunu biraz açalım. Öncelikle iktidarın ekonomi yaklaşımında halen piyasalardan finans
odaklı bir bakış açısı olduğunun en net kanıtıdır. Ortada bir ekonomi programı olmadığının,
kişiye ve eğilimlerine bağlı gittiğimizin de göstergesidir.
Bundan anlıyoruz ki, iktidarın bir ekonomi politikası yok ve göreve getirilen kişinin meseleye
baktığı ölçüde günlük yaşıyoruz. Peki mesele neden bu kadar alevlendirildi? Acaba vesile
edip, tekrar Mehmet Şimşek’in yıpranmışlığının giderilmesi amaçlanmış olabilir mi?
Bunu da tarihe not olarak düştükten sonra, dönelim gerçek konuya... Ülke ekonomisindeki tek
sorun, Hazine ve Maliye Bakanı’nın göreve devam edip etmemesi mi? İnsanların açlık
sınırının altında yaşadığı, fiyatlara yetişemediği bir ortamda düşürülen enflasyonla perişan
edildiğinin gerçek tartışma konusu olması gerekmez mi?
Yüksek maliyetler ödenerek kurun baskılandığı, TL bazında maliyetler, düşen (!) enflasyona
inat yükselirken, kurun karşısında aşırı değerli hale elmiş Türk Lirası ile ihracatın olanaksız
hale gelmesini, müthiş bir sermaye erimesi ve borçluluk gerçeğiyle yaşayan reel sektörün
gündemi ele almamız daha önemli değil mi?
Carry trade ya da serseri fonların, ülkemiz ekonomisi içinde dominant bir görüntü sergilemesi
ya da bunların çıkışlarında nasıl bir hasar bırakacağı sorusunun yanıtı daha çok
gündemimizde olması gereken başlıklar olmayı hak etmiyor mu?
KKM ile gelen fatura, bundan yakınılırken, müsebbibinin ortada gözükmemesi, kendisine
soru dahi sorulmaması, 128 milyar dolardan başlayarak ortaya çıkan kayıplar, reel sektör kan
ağlarken, onun bilançolarından oluşan kağıtların değer kazanması daha ciddi meseleler gibi
geliyor.
Ülkede işsizin, çiftçinin, emeklinin, öğrencinin, esnafın, sanayicinin, çalışanın durumu,
Mehmet Şimşek’in uygulamalarıyla ortaya çıkan manzara, istifa edip etmemesinden daha mı
az önemli?
- Velhasıl kelam ülkede ekonominin içinde bulunduğu durum, gidenin yaptığıyla kaldığı,
hasarını sürekli bizim karşıladığımız, Diyanet’in 6 aylık harcamasının ODTÜ gibi
üniversiteler de dahil 76 üniversiteden daha fazla olması dururken, para bulsun diye getirilen,
para bulamayan, bulamadıkça da fakru zaruret içine düşmüş bir ülkenin insanlarına daha çok
yüklenen isimden daha mı önemsiz?
Zihniyet değişmedikçe Şimşek kalsa ne olur, Roubini gelse ne olur? Kendi iç kavgasını,
ülkeye yansıtanlar bu ülkenin gündemi değil. Bu ülkenin meselesi fakirlik. Bırakın kendinizi
de, sokağın sesine kulak verin.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR