Türkiye tarihi enflasyona koşarken, hatta stagflasyon ihtimalini aklına bile getirmezken, ama bu risk oldukça kuvvetlenmişken, halen marketlere ikinci baskın yapıp, fırsatçı arama peşinde.
Tekrar altını çizeyim ki, işini yaparken istismar eden varsa, bu mesele böyle baskınlarla çözülmez. Bunun zaten nitelikli bir piyasa yapısı içinde denetleniyor olması lazım. Şayet fiyatlar artınca denetim aklınıza geliyorsa, zaten işi baştan yanlış yapmışsınız demektir.
Bununla birlikte resmi açıklamaya göre yüzde 61,1’i aşmış tüketici enflasyonu ve yüzde 115’e yaklaşmış üretici enflasyonu arasındaki makas, zaten bir fırsatçı ortamı yaratamayacak kadar can yakıcı niteliğinde.
Maliyetlerini fiyatlarına yansıtamayan bir üretici gerçeği ortadayken, kötü niyetli araarak enflasyonu açıklamaya kalkarsanız, ancak bulma umudunuz Godot’nun gelişine bağlıdır. Oysa Merkez Bankası’nın açıklamaları her şeyi ortaya koyuyor.
Rekor enflasyonun açıklanmasından bir gün sonra yayınlanan Aylık Fiyat Gelişmeleri Raporu’na baktığınızda her şey açıkça ortaya konuluyor. Öncelikle yine üretici maliyetlerini göz ardı eden bir yaklaşım içerdiğini belirterek söze başlayayım.
Çünkü tüm gelişmeleri dünyadaki hareketlere bağlayan ve adeta ekonomi yönetimini aklamaya çalışarak hazırlanmış olan bir rapor, farkında olmadan fırsatçı meselesine de noktayı koyuyor.
Enflasyondaki en büyük tetiklemenin enerjiden kaynaklandığını söyleyerek, fiyatların tetiklenmesinde en büyük rolün kamuda olduğunu net bir biçimde söylüyor. Gerek elektrik, gerekse doğalgaz fiyatlarına baktığınızda, burada reel sektörün müdahil olma şansı bulunmuyor.
Emtia fiyatlarındaki artışa dikkat çekerken, üreticinin zaten artan maliyetini dolaylı yoldan kabullense de, bunun yanlış politikalardan kaynaklandığına dair herhangi bir şey söylenmiyor. Ama sonuçta emtia piyasasındaki yükselişin de reel sektörden değil, dünyadaki konjonktürden kaynaklandığına dikkat çekiliyor.
Demek ki ortada fırsatçı falan yok. Bir detay daha var. Fiyatlardaki yükselişin alt sektörlere kadar yaygınlaştığına dikkat çekmesi, sene sonunda makul bir enflasyonla yılı kapatamayacağımızı açıkça söylüyor. Yani Bakan Nebati’nin temenniler ekonomisi sisteminin pek de geçerli olmadığı ortaya çıkıyor.
Peki tüm bu gerçekler ortadayken, fırsatçı, kötü niyetli aramak yerine, gerçekten gereğini yapsak nasıl olur? Tarım Bakanlığı planlı bir üretimden söz etti ama halen ortada net bir şey yok. Oysa ekim zamanını kaçırmak üzereyiz.
Hadi başka sektörlere bakalım. Mesela orman yangınlarının ufak ufak tekrar başgösterdiği görülüyor. Ama henüz yangın söndürme uçaklarının ihalesinin bile yapılmadığı ortaya çıkıyor.
Turizme baksanız, yılı nasıl kapatacağımız konusunda herkes bir şey söylüyor; ama son dakikacılara umut bağlamış bir fotoğraf içerisinde, sezonluk kontratların yapıldığı mart ayı kaçırılıyor.
Bu örnekleri her sektör ve her alan için o kadar çoğaltabiliriz ki… Ama esas vurgulanması gereken çok konuşup, hiçbir şey yapmayan bir ekonomi yönetimi sergilediğimizdir. Ne kur riskini yönetebiliyoruz; ne faizleri engelleyebiliyoruz; ne de enflasyonun önüne geçebiliyoruz.
Bu arada işsizlik realitede yükselirken, iç piyasa tıkanmış, kartlarla dönüyor ve orada da takipteki kredilerin oranında patlama yaşanıyor. Peki ekonomi yönetimi ne yapıyor? Halen ‘bizimle ilgisi yok’ oynuyor.
Tamam sizinle ilgisi yok. Kabul edelim bir an için. Kabul edelim de şu sorunun yanıtını da verin bir zahmet. Madem sizinle ilgisi olmayan yanlışlar dizisi içinde, temenniler manzumesiyle çözüm arıyoruz; sorunları tersine çevirmek için konuşmayı bırakıp, harekete niye geçmiyorsunuz?
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR