Ülkede reel sektörden bankacılığa, sokaktaki vatandaştan işsize kadar herkesin gözü, içinde bulunduğumuz noktadan nasıl bir çıkış yakalayacağımızın cevabı üzerine yoğunlaşmış durumda.
Bir tarafta yükseldi, düştü denilmesine rağmen yüzde 40 devalüe olmuş bir dolar / TL dengesi, öte tarafta piyasalarda kırılan ödemeler zinciri, arka arkaya gelen konkordato haberleri, yükselen işsizlik herkesin ‘peki çözüm ne’ noktasına getirdi.
Şüphesiz bir sorunu çözebilmeniz için, öncelikle onu kabullenmeniz, tahmini hasarı çıkarmanız ve elinizdeki kaynaklara uygun olarak çözüm projeleri hazırlayarak, bu yol haritası doğrultusunda ilerlemeniz gerekir.
Fakat meşhur öyküde olduğu gibi, komutan yanına çağırdığı astına askerin neden savaşmadığını sorunca, cephanenin bittiği bilgisini alınca ‘gerisi sayma’ der noktasındayız. Ortadaki problemi kabul etmediğimizde, çözüm aşamasına da geçemiyoruz. Bu halimizle de meşhur dış güçlerin ekmeğine yağ sürüyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son ifadesinden bahsediyorum. ‘Ortada kriz, mriz yok; bunların hepsi manipülasyon” dedi. Sorun olarak da sadece dolardaki yükselişi, AVM’lerdeki kiraların yerli para cinsinden uygulanmasını gösterdi. Zaten tüm mesele bundan ibaret olsaydı sorun yoktu.
Ama asgari ücretle bile geçinemeyen, işsizlik tehlikesi kapıda bekleyen, hızla işsiz oranları yükselen, hatta işsizken işsiz kabul edilmeyen, çarşıya pazara çıktığında sürekli zamlanan ürünler karşısında geçim derdi derinleşen vatandaşı yok mu sayacağız?
Üretim kanadında insanların girdi maliyetleri bir yandan, daralan piyasa yapısı öte yandan, yapay zekaya giden bir dünyada çevresel maliyetler diğer taraftan risklerle bezenmiş bir reel sektörün durumunu görmezden mi geleceğiz?
28 milyon icra dosyasını, 600 milyar TL’ye yaklaşan tüketici borcunu, şirketlerin ve bankaların dolar borçlarından yaşanan yıpranmayı, kimsenin para harcayacak dermanı kalmadığı için siftahsız kepenk kapatan esnafın gerçeğini görmemek için başımızı mı çevireceğiz?
Eğitimden sağlığa, kamu kaynaklarının kullanımından tarım ürünü ithal eder ülke aşamasına gelmeye kadar, ortaya çıkan yanlışlıklar dizisinin dış ticaret açığını patlatmasını, cari açık gerçeğinin önümüze gelmesini ve bunu finanse etmekte zorlandığımızı görmeyecek miyiz?
Bu listeyi saatlerce uzatabilirim; ama okuyana da yazana da yazık. Aslında herkes sokakta nasıl bir sıkıntı yaşandığının, bu sıkıntı karşısında ümit beklerken yok saymakla hayal kırıklığına uğrandığının farkında. Elinizden bir şey gelmiyorsa hiç olmazsa bunu yapmayın. Çünkü bu hakarete giriyor.
Son olarak şu soruyu sorarak bitireyim. Cumhurbaşkanı spekülasyon demedi; manipülasyon dedi. İkisi de etik olmamakla birlikte spekülasyon suç değildir. Ama manipülasyon, yani piyasa dolandırıcılığı suçtur.
Ortada bir sürçülisan mı var; yoksa Cumhurbaşkanı manipülasyon sözünü bilerek mi söyledi. Şayet yaşananlar gerçekten manipülasyon ise bir soru daha gündeme geliyor. Kanıtlarıyla ortada bir manipülasyondan bahsediyorsak, bu konuyla ilgili yürütülen bir soruşturma var mı?
Belki de bu kadar nazik dönemlerde dikkatli konuşmak, gerekmedikçe de susmak en doğrusudur. Yoksa kaş yapayım derken göz çıkarmak, güven vereyim derken insanları rencide edip, kalan güveni de zedelemek çok mümkün. Bunları yaptıktan sonra da ‘pardon’ deyip çıkamazsınız. Ve inanın bana o zaman zaten dış güçlerin oyununa ihtiyaç kalmaz.
FACEBOOK YORUMLAR