Emeklilikte yaşa takılanlar yine gündeme geldi. Geldi gelmesine de bir türlü gündeme gerçek haliyle gelemedi. Herkesin dilinde bir ‘erken emeklilik’ konuşup duruyor. Oysa tekrar altını kalınca çiziyorum: Bu meselenin erken emeklilik talebiyle ilgisi yok.
Cumhurbaşkanı’nın bahsettiği ayrı bir tartışma konusu. Yani ülkede emekliliğin kaç yaşında hak kazanılacağı başka bir ekonomik mesele... Orada bir politika uygularsınız. Doğru bulan, yanlış bulan olabilir. Fakat konunun EYT olarak bilinen emeklilikte yaşa takılanlarla ilgisi yok.
O zaman kısa süre önce ‘duvara karşı diyaloğun adı: EYT’ başlıkla yazımdan konuyu tanımlayan bölümü tekrar aktarayım. Görünen o ki bir türlü anlaşılmıyor ya da anlaşılmak istenmiyor.
“...Olayın kökeni 1999 yılındaki 4447 nolu yasal düzenlemeye dayanıyor. Eski yasaya göre çalışma hayatına başlamış, yükümlülüklerini yerine getirmiş, talepleri de buna dayanarak emeklilik olan hak sahiplerinden bahsediyoruz. 1999 yılında çıkan ve emeklilikte kademeli sistemi getiren yasa ve 2008 yılında tekrar çıkarılan 5510 sayılı yasayla mağduriyet yaşar hale geldiler...
...Yani iş hayatına başlarken, ‘şu kadar yıl çalış, şu kadar prim öde’ diyerek devletle anlaşma yapıyorlar. Yükümlülüklerini yerine getiriyorlar. Ama yasa geriye işletilerek kazanılmış hakları gasp edilirken, bir de sanki erken emeklilik istiyorlarmış gibi tepkiyle karşılaşıyorlar.
Üstelik çalışamadıkları için mağdur da oluyorlar. Devlete sorarsanız genç, işverene sorarsanız yaşlılar. Çalışmaya kalktıklarında ise, emekliliğe ulaştıklarında alacakları maaşın düşmesi sonucuyla karşılaşıyorlar. Şimdi bu insanlar ne yapsın?
Yükümlülüğünü yerine getirmiş emekli olacak. Bir yasal düzenleme yapıyor ve hukuk kavramını çiğneyip, kanunu geri işleterek hakkını gasp ediyorsunuz...”
Olay bu kadar basit. Ne bunu erken emeklilik talebiymiş gibi sulandırmaya, ne de bu insanlar hakkı olmayan bir şeyi istiyormuş gibi izlenim yaratmaya hakkınız yok. Olayın maliyet kısmına gelince...
Yıllık maliyetleriyle ilgili de, toplamdaki maliyetleriyle ilgili de rakamlar havada uçuşuyor. Tamam da bu insanlar yıllarca ülkeye emek vermişler ve hak ettiklerini istiyorlar. Yani avantadan para talebi yok. Bunu anlamamak ya iyi niyet sorunudur ya da idrak problemidir.
Meseleye böyle yaklaşırsanız maliyet kavramının sonu yok ki... O zaman memurlar da maliyet unsuru olduğu için maaş almasınlar. İşçilerin zam almasını maliyet gerekçeleriyle yasaklayalım.
Bütün emeklilerin maaşını kamuya maliyet unsuru oluyor diye ödemekten vazgeçelim. Hatta olayı daha da abartalım. İthal ettiğimiz petrolün, doğalgazın parasını da vermeyelim. O zaman siz bütçe yönettiğinizi iddia edemezsiniz ki...
Yani herkes kasaya para koyacak, ama hak edişini almayacak. Müteahhitlerinize de aynı şekilde mi yaklaşıyorsunuz? Böyle bir mantık yok ki... İnsanların maaşları iane değildir. Çalışırken, verdiği emeğin az ya da çok karşılığı olarak alır.
Emekliler de ülkeye o güne kadar kattıkları değer karşısında, prim öderler, devletin koyduğu süre kadar çalışırlar ve bayrak teslimini yeni kuşaklara yaparak biriktirdiklerinin karşılığını alırlar.
Bu insanlar maliyetse, o zaman çalıştıkları süre boyunca ödedikleri toplam primin sıfır maliyetle devlet tarafından kullanılmasının hesabına girelim mi? Faiziyle beraber tüm taahhütlerini tazmin edip, konuyu kapatmak ister misiniz?
Nalıncı keseri gibi devlet yönetilmez. Devlet sözünün arkasında durur. Bu insanlara da iş hayatına atılırken ne kadar prim ödeyeceğini, kaç gün çalışacağını belirtmiş, akabinde de emeklilik taahhüdünde bulunmuş.
Bu arada bir yasal düzenleme olduysa, o düzenleme o tarihten itibaren sigortalı olanları bağlar. Çünkü artık yeni bir anlaşma söz konusu olur. Eski anlaşmayı yeni kurallara göre belirleyemezsiniz.
O zaman ekonomik kriz sırasında faizleri tek taraflı arttıran ve kredileri erken çağıran, iktidarın tabiriyle ‘faiz lobisinden’ ne farkınız kalıyor? Devlet ciddiyet ister ve devlet ciddiyeti sözünün arkasında durmayı gerektirir.
Bu konu tartışmaya açık değil. Bu insanları emekli edeceksiniz ve konu kapanacak. Yasa çıktıktan sonra kimin hangi yaşta emekli olacağı kabul görse de görmese de zaten düzenlenmiş. Siz maç bittikten sonra, skoru değiştirip, galibi mağlup yapıyorsunuz.
Bunu anlamak bu kadar mı zor? Maliyetler meselesine tekrar dönersek... Neyse iktidarın o konudaki performansı zaten malum; söze hacet yok.
FACEBOOK YORUMLAR