TBMM’de 2022 yılı bütçesi henüz görüşme aşamasındayken, ek bütçenin geleceği dillendirilmeye başlandı. Gerekçelerine baktığımızda ise maaş artışlarından esnafa desteğe kadar bir dizi başlığın olduğu göze çarpıyor.
Öncelikle böylesi bir dönemde şayet ek bütçe, geniş kesimleri rahatlatmak adına yapılacaksa ve oluşturulan bütçe gerçekten bir planın parçası olarak adresine dağıtılacaksa makul karşılanabilir.
Fakat bazı soruları da ortaya koymamız gerekiyor. Mesela şayet haberler doğruysa ve ek bütçe gelecekse, bu oluşturulan kaynağın gerçekten hedeflenen yerlere harcanıp harcanmayacağı nereden bilinecek? Bu önemli bir başlık, zira kamuoyunda bütçe kullanma performansı adına yönetime karşı ciddi bir güvensizlik söz konusu.
İkinci olarak sene ortasında değiliz. Yani bütçenin üzerinden 6 ay geçmiş olur ve görülen lüzum üzerine bu konu gündeme gelirse anlaşılabilir. Fakat daha normal bütçe bile görüşme aşamasındayken, yani komisyondan yeni geçmişken ne oldu?
Bu sorunların hiç biri bir günde ortaya çıkmadı. Ayrıca meseleyi kura bağlayacaksak, Türkiye ekonomisinin TL bazındaki güçsüzlüğü ve kurun aleyhimize değer kazanacağı biraz okuma yazma bilen herkes tarafından biliniyordu.
Üçüncüsü bu ek bütçenin enflasyon üzerinden kısa vadede telafi edilemeyecek hasarlar bırakacağını biliyoruz. Peki bu durumda, ekonomi yönetimi halen faiz düşürmek gibi bir ısrarın içinde olacak mı? Olacaksa bunu nasıl bir gerekçeyle açıklayacak.
Zira politika faizini düşürdükçe, vatandaşın ve reel sektörün çok daha yüksek faizlere muhatap olduğunu herkes biliyor. Dördüncüsü neden şimdi? Çünkü ihtiyaca konu olan başlıklara göz attığınızda zamanlamasının da geç olduğunu anlıyorsunuz.
Madem bütçe disiplininden fedakarlık yapılacaktı; bunu pandemi sürecinde yapmamız gerekmez miydi? Yani beşinci soru şu: O süreçte insanları ve işletmeleri daha çok kredi borcuna batırıp, hane halkından işletmelere mevcut hasarı derinleştirip ağırlaştırdıktan sonra bir fayda getirecek mi?
Gelelim altıncı soruya: Böylesi bir ek bütçenin oluşturacağı hasar, yeni zam ve vergiler anlamına geliyor. Hangi gerekçeyle olursa olsun, rahatlatmaya çalışacağınız vatandaş bu yeni artışları karşılayabilecek mi?
Hayat maliyetindeki bu artışlar, sağ cepten verilenin, vatandaşın cebine girip çıkıp, mevcut parasını da alarak sol cebe girmesine neden olmayacak mı? Bu durumda alım gücünü yitirmiş vatandaşın bankalarla borç / alacak ilişkisi nasıl şekillenecek?
Hadi son bir soru daha soralım. Tüm bunları belli bir ekonomik program içerisinde, zaman kazanmak adına yaparsanız ve işleri terse döndürecek bir planınız varsa işe yarar. Aksi takdirde sadece daha büyük bütçe zararını oluşturur.
Şimdiye kadar söylemin ötesine geçmiş bir plan görülmüyor. Şayet amaç ekonomik dönüşüm değilse, gerçekten iddia edildiği gibi seçim mi? O halde ek bütçe talebi Türk insanına rahatlama mı getirecek, yoksa yük mü? İşte tüm bu soruların yanıtını vermemiz gerekiyor.
Peki verilecek mi? İstenene parmak kaldırılıp, içinin sorgulanmadığı ve oy çokluğuyla düzenlemelerin geçtiği bir ülkede bırakın yanıt vermeyi, bu sorular sorulur mu; Şüpheliyim. Bence tıpkı Merkez Bankası’nın 2,5 milyar dolarlık karavana müdahalesi gibi, bu da sırtımıza yeni bir yük getirmekten başka bir işe yaramayacak. İhtiyaç gerçek, tespit doğru ama hedefi ve uygulaması muamma.
Ne demiş Montaigne? Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar fayda etmez. Ortada bir hedef olduğu kesin de, akıl ve bilimin ışığında, geniş kesimlerin faydası mı amaçlanıyor; işte orası tartışmalı.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR