Merkez Bankası’nın son Para Politikası Kurulu toplantısının tutanakları açıklandı. Enflasyon ile ilgili yaşanan gerçek, açıklanan ve hedeflenen üçgenindeki tartışmalar açısından meseleye baktığınızda, gerçeğin ne açıklamayla ne de hedeflerle örtüşmediği lisanı münasip ile söylenmeye başlandı.
Aslında faiz kararının ardından yayınlanan bilgi notunda da, son Enflasyon Raporu’nda da izler görülmeye başlamıştı. Merkez Bankası uzun zamandır, uygun bir dille ekonomi yönetimine bunu ima ediyor.
Ağırlıklı olarak hizmet enflasyonundaki direnç diye geliştirilen söylem, son kurul toplantı tutanaklarından gördüğümüz kadarıyla gıda fiyatlarındaki dirençle pekiştirilmiş ve işin o kadar da kolay olmadığını anlatılıyor.
Hatta ifade şu: Enflasyon beklentilerindeki ivmelenme ve fiyatlama davranışı dezenflasyon süreci açısından risk olmaya devam etmektedir. Ayrıca bir diğer vurguda da ekim ayında da işlenmemiş gıda fiyatlarının artış eğiliminin sürdüğüne dikkat çekiliyor.
Kurul, kira sözleşmelerinde fiyat bazında gevşeme bekliyor ama bunun da çok gerçekçi olacağını düşünmüyorum. Çünkü sistem üzerinden meselenin kısa vadede çözümünün çok zor olması bir yanda, yüzde 40’larda enflasyon söylemi geliştirip, sonra yüzde 68 fiyat artışının kriter olarak diğer yanda çelişki yaratan unsurlar zaten.
Ne var ki sokağın verdiği tüm sese, ekonomistlerin uyarısına ve Merkez Bankası’nın kibarca söylemlerine rağmen, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, halen görmezden gelmeye devam ettiği gerçeğin farkında değil.
Hatta IMF’den gelen son açıklama ya da tavsiyeye baktığınızda ücretlerin, yine hedeflenen enflasyon üzerinden belirlenmesi vurgusuna daha yatkın olduğunu biliyoruz. Fakat Bakan Şimşek’in görmediği gerçek, insanların bunu sürdürebilme kabiliyetinin kalmadığıdır.
Nitekim son dönemde artan taklit ve tağşiş vakalarının da merdiven altı üretimin tekrar hayat bulmasıyla önümüze gelen resmi de doğru okuyamadığını, bunun bir sonraki adımda önce vergi gelirlerini, ardından kamunun sağlık harcamalarını arttıracağını göremiyor.
Bu nedenle Türkiye’de az ücretten değil, yok ücretten bahsedilen bu süreçte insanların ekonomik olarak mutlaka rahatlatılacağı rakamlara ulaştırılması, bu yapılırken de işveren kesiminin üzerindeki yüklerin alınması ve gerçek bir ekonomi programına sahip olması zorunluluk olarak önümüze geliyor.
Aksi takdirde tüm bu uyarılara rağmen, inatla bu yanlışta ısrar eden bir ekonomi yönetimi, önce kredileri, sonra vergi gelirlerini, ardından sağlık harcamalarını, akabinde enflasyonu, hemen ardından faizi ve neticede de döviz kurunu patlatacak.
Bütün bu uyarıları ‘felaket tellalları’ ya da ‘kötü niyetliler’ diye adlandırmak yerine, tarafını carry trade tayfasından vatandaşına ve reel sektörüne doğru döndürmesi gerekiyor ki, çözüm konuşabilelim. Yoksa bu kafa sadece durumu ağırlaştırıyor ve ne yazık ki yaşadığımız hiçbir sonuç sürpriz olmuyor.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR