Reel sektörün bugün en temel sorunlarının başında dolar ve kur dengesizliği geliyor. Bilhassa ihracatta Avrupa pazarının daralması, iç piyasanın tamamen kesintiye uğraması, olası gelir / gider dengesinde konuşulmayan bir riski beraberinde getiriyor.
İş hacminin düşüşü bir yana, stoktan ihracatla oluşan geçici dış ticaret dengesi, dolar ve TL bazında artan maliyet ve malın yarısını sattığımız Avrupa’da müşterinin pazarlığa başlaması sıkıntıların büyümesine neden oluyor.
Dolar / avro paritesinin 1,12’lerde dolaşması, petrol fiyatlarının 70 doları görmesi, ABD’nin İran’ın ordusunu terörist ilan etmesi, yönetebileceğiniz durumlar değil.
Öyleyse TİM ve TSPB işbirliğiyle gerçekleşen ihracatçının kur riski başlıklı toplantıda konuşanlar da laftan öte gidemiyor.
TİM Başkan Vekili İbrahim Pektaş, firmaların risklerini hedge etmesi, yani riski satması ya da sigortalaması gerektiğini belirtti. Fikren altına imza atıyorum ama gerçekçi olmak gerekirse insanın içinden ‘nerede yaşıyorsunuz’ demek geliyor.
Firmaların bilanço yapılarından, ortaya koydukları maliyetlere, dolar borcu ödeme zorunluluğundan gelirinin düşmesine kadar neresinden bakarsanız bakın bu mümkün olmuyor.
Uluslararası alacık sigorta şirketlerinin maksimum 180 günde sınırlandırdığı, ortalama 20 ay, son kur ve konkordatolarla 8 ay ortalamaya düşen alacak vade yapısıyla bu riski hedge etmeleri mümkün değil.
Yerel parayla ticaret önerisine gelince, orta ve uzun vadede çeşit yaratabilir, ama borç durduğu sürece dolar bulma gerçeğini de, hammadde alımında kur çıpasını da ortadan kaldırmaya yetmez.
Velhasıl kelam reel sektörün kur riski var mı? Var... En büyük darbeyi kaç olduğundan çok dalgalanmasından yiyor mu? Evet...
O zaman önlem olarak siyasilerin biraz daha sorumlu konuşması, sandık başta olmak üzere ülkeyi germemesi, dış siyaseti de tutarlı yapması lazım.
Riskin sigortalanması ya da devrine gelince orada radikal çözümleri konuşmadan, böyle havanda su döverseniz bunun tek bir anlamı olur: Barışının çaresine bak.
FACEBOOK YORUMLAR