Türkiye’de küçük esnafın ayakta kalamadığından şikayet ederiz. Bunda elbette esnafın da hataları var. Kendisini geliştirmek, farklılaşmak gibi bir dizi yeniliği de üzerine giydiremedi. Fakat bunların hiçbiri sahipsiz bırakılması için neden değil.
Çünkü esnaf, bu ülkenin dokusu içerisinde taşıyıcı kolondur. Bir tarafta çocuğunu okutan, diğer tarafta sokaktaki en küçük noktaya kadar istihdam sağlayan yapısıyla mahallenin sağduyusunu ve varlığını temsil eder.
Son 10 yılda yarı yarıya azalan sayısı kritik. Ama ekonominin içindeki güç dengesine baktığınızda bu oranın çok daha dramatik azalışlarla Türkiye’nin karşısına çıktığını görüyoruz.
Ülkeye gelişme olarak anlatılan marketleşme ise bugün gizli ve büyük bir iflas içerisinde, perakende adli bilirkişisi Kemal Tanıl’ın tanımıyla ‘yenisini açmadan ayakta kalamayacak noktada’ bir balina gibi denizi yutmaya devam ediyor.
Dünyanın her yerinde dokusuyla korunan ve vergi avantajlarından, kredilendirme maliyetlerine kadar aradaki farkla zincirlere finanse ettirilen bu yapı, bizde gözümüzün içine baka baka yok oluyor.
Elbette zincir marketler de olmalı; ama işe başladığımız noktada olduğu gibi şehrin dışında. Sokak aralarına daha küçük boyutluları açılacaksa bunların sınırı olmalı ve bakkal edasıyla köşe başında bitmemeli.
Biz ülkede esnafın dahi, nüfus / işletme oranıyla açılmasına düzenleme getirilmesi gerektiğini anlatmaya çalışırken, discount dediğimiz indirim marketleri, bu gerekliliğin dahi üzerinden silindir gibi geçti.
Belki de her şey yıllar önce toptancı anlamına gelen grossmarketin ülkeye girişinde, potansiyeli görüp, esnaf yerine esnaf yakını adı altında tüketiciye mal satmasına göz yumulmasıyla başladı.
Sonra bir AVM çılgınlığı içerisinde iş kontrolden çıktı ve bununla da yetinilmeyip, burnumuzun dibine kadar ve her yerde olur hale geldi. Küçük bir işletmenin, bunların toptan alım avantajlarıyla baş etmesi mümkün değildi. Küçük esnafın temsilcileri ise ne yazık ki, bu alanda bir kaç cılız örneğin dışında karşı yapılanmayı kuramadı.
Sonuç mu? Mesela şimdi okul sezonu açılıyor. Binlerce kırtasiye bugünü bekliyor. Öncesinde ve sonrasında mal satmanın hayaliyle belki de alım yapıyor; yaptı. Şimdi reklamlara bakın. En dominant ve sokak aralarına kadar giren indirim marketleri tanıtım yapıyorlar.
Kalemden deftere, çantadan mataraya kadar her şeyin ‘en ucuzunu’ vaat ediyorlar. Sadece ucuzu aramanın kamu ihalelerinde başımıza neler açtığını biliyoruz. Ucuzu zincirin satması demek kaliteli ya da sağlığa uygun anlamına gelmez bu birincisi, dün kurban satanın bugün kalem satmasına şaşırmamak serbest piyasa diye yutturulamaz ikincisi.
Yıllardır gayet doğalmış gibi süre gelen bu fotoğrafta en acısı ne biliyor musunuz? Öylesine güçlü bir lobiye sahipler ki, bir tarafta fütursuzca esnafı yok ediyorlar, öte tarafta gerçekten sattıkları ürünlerle denetleniyorlar mı; bilinmiyor.
FACEBOOK YORUMLAR