Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Kredi kartı sendromu

12 Haziran 2020 - 02:45

Bugünkü yazıma, sizlere Aydınlık Gazetesi’nde köşe yazdığım dönemde, şahit olduğum bir anekdot üzerinden kaleme aldığım bir yazının, o bölümünü aktararak başlayacağım.
 
“Biz gelecek kuşaklara ne yaptık? Geçenlerde şahit olduğum bir konuşma, bu soruyu kendi kendime sormama neden oldu. Cevap ise çok acı: Onları sadece borçlandırmakla kalmadık, çok tehlikeli bir bilincin ve tüketim çılgınlığının içine ettik.
Yolda yürürken, bir baba oğlun konuşmasına şahit oldum. 8-9 yaşlarında bir çocuk ve babasından bahsediyorum. Belli ki cep telefonu almak üzerinde bir konuşma yapıyorlar. Çocuk bir modeli ısrarla övüyor babasına, babası da ne yapacağını bilemez bir halde, kem küm ediyor.

Ardından çocuktan bir öneri geldi:
-Baba, sen de benim telefonumdan alsana…
O yaşlarda bir çocuğun cep telefonu var. 8 yaşında bir çocuğun cep telefonu sahibi olduğunu düşünürseniz, ileride nasıl bir tüketim alışkanlığına sahip olacağı konusunda da fikir yürütebilirsiniz.
Konuşma sürerken, babanın cevabı olayı daha da vahim hale getirdi:
-Oğlum, senin telefonun çok para…
Ve son bomba çocuktan geldi:
- Kartla ödersin baba…”
 
‘Kartla ödersin baba’ başlıklı bu yazının tarihi 26 Mayıs 2011. Yani bundan tam 9 sene önce... O süreçte 6 Mayıs 2011 tarihi itibariyle tüketicinin toplam borcu 186 milyar 642 milyon TL idi. 2019 yılının sonunda rakam 583 milyar TL’yi aşmış; icra dosyalarının sayısı da 21 milyon adede doğru koşuyordu.
 
Fitch’in 2020 yılına ilişkin raporu ise Türk bankalarındaki batık kredi oranının, 2020 sonu itibariyle yüzde 7-8 düzeyine yükseleceğine dair bir öngörüyü paylaşıyordu ve bunun rakamsal değeri basına yansıyan detaylara göre 200 milyar TL’yi zorluyordu.
 
Tekrar dikkatinizi çekmek isterim ki, pandemi sürecinin öncesinden ve 2011 yılındaki toplam borçtan 13,5 milyar TL fazla bir tutardan batık ihtimali olarak bahsediyoruz. Sonuçlar böyle mi olur; öngörüler gerçekleşir mi, onu bugünden bilmek mümkün değil.
 
Ama tüm bu süreçte yaşadıklarımızı alt alta koyduğumda, gördüğüm tartışmasız bir gerçek var. Zerre kadar akıllanmadık. Yani yapılan bu hatadan ders almadık. Önce heveslendirerek borçlandırdığımız, sonra tüketim ekonomisi uygulayarak bu borcu beslediğimiz ve bugün halen çözüm olarak insanları ve firmaları borçlandırarak günü kurtaracağımızı zannettiğimiz büyük bir gaflet içerisindeyiz.
 
Pandemi sürecinde de insanlara bu süreçte destek vermek yerine kredi teklif ettik. Normalleşmeye geçtik; iş sağlamak yerine kredi teklif ettik. Nitekim belki başta bilinçsizce başlanan borçlanma yolculuğu, bugün çaresizce borçlanmaya çalışmak noktasına geldi.
 
Son veriler de bize bunu gösteriyor. Türkiye Bankalar Birliği’nin nisan ayı gerçekleşme verilerine baktığımızda durum çok tatsız. Haberden aktarayım: “Bankalar ve banka dışı finansal kuruluşlar tarafından kullandırılan bireysel krediler, nisanda yıllık bazda yüzde 21 artarak 664 milyar liraya çıktı.”
 
Gördüğünüz gibi rakam azalmak yerine artmaya devam ediyor. Daha acısını söyleyeyim bu dönemde 920 bin kişi ilk kez ihtiyaç kredisi kullandı. 38 bin kişi de ilk kez kredi kartını devreye soktu. Neden? Çünkü insanlar geçinemiyor.
 
Yapılan açıklamada kullanılan kredilerin yüzde 64’ü bireysel kredi ve kredi kartı. Geriye kalan konut ve otomotiv ise yüksek ihtimalle yapılandırma. Zira bu süreçte piyasaların tamamen durduğunu biliyoruz.
 
Türkiye kredi kartı sendromuna kapılmış vaziyette. Neydi bu? Bir kredi kartını ödeyemeyince, yeni bir kredi kartı edinip, oradan para çekerek bir öncekinin borcunu ödeme çaresizliği... Ne yazık ki çok acı tecrübelerle bunun sonuç vermediğini gördük.
 
Şimdi bazıları diyecek ki; bilinçsizlik... O zaman ben de sorarım: Vatandaşınki bilinçsizlik mi, çaresizlik mi tartışılır ama; kredi ile hayat geçirmeyi tavsiye eden, hatta 3,5 sene insanları borçlandırıp, bir haftalık tatili müjde diye sunanları, bu fotoğrafın neresine koyacağız?
 
[email protected]

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum