ABD ile yaşanan problemden sonra herkesin gözü doların performansına çevrildi. Öncelikle şunun altını çizmek gerekir ki, uzmanların bu gelişme olmadan önceki raporları, zaten TL aleyhine bir seyri işaret ediyordu.
Ayrıca zaten dolar / TL başlığında sorun yaşamamız için herhangi bir gelişmeye ihtiyacımız yok. Şiddetli finans ihtiyacımız, pozisyon açığımız, düşen dış gelirlerimiz ve ödeme takvimimiz zaten problemin kendisini oluşturuyor.
Bunların dışındaki her gelişme ancak artı risk olarak nitelendirilebilir. Yani bu gelişmeden dolayı bir problemin oluştuğunu düşünmek, sorunun kendisini yok saymaktan başka bir anlam taşımaz.
Bununla birlikte böylesi karışık dönemlerde, vurgun için müsait ortam oluştuğu açıktır. Her zaman söylediğim gibi, zaten her fırsatta riskinizi azaltın, ama bu tür çalkantılı ortamlarda hem kendi adınıza, hem de Türkiye’nin çıkarına uygun olarak sabit kalın. Yani oyun bozun.
Beni asıl üzen, ekonominin patron durumunda olan ismin olaya bakış açısı. Esasen bu ne yazık ki iktidarın bir türlü değiştirilemeyen bakış açısını da oluşturuyor. Yaşanan vize krizinin ardından Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek bir açıklama yaptı.
İçeriğine gelmeden önce, sırası gelmişken bir sakatlığa daha dikkat çekmekte fayda görüyorum. Şimşek, açıklamayı twitter hesabı üzerinden yaptı. Uzun zamandır bunu yazıp çizip, anlatıyorum. Sosyal medya, diyalog kurma, sohbet etme yeridir.
Bilgilendirmenin, bilhassa resmi açıklamaların bu alan üzerinden yapılması son derece ciddiyetsiz bir yaklaşımdır. Yetkili gerekli açıklamayı resmi olarak yapar, sonra isterse burada sohbetini gerçekleştirir.
Bir kez daha devlet yönetmek gibi ciddi bir konuda ve hele ki böylesine hassas dönemlerde, twitter üzerinde açıklama yapma alışkanlığından vazgeçilmesini talep ediyorum. Çünkü buradan yapılan açıklamaların hiçbir geçerliliği yok. Zira bir sıkıntı ortaya çıksa, ‘ben sohbet babında yazdım’ denilse öylece kalırız.
Gelelim Şimşek’in açıklamasına… Ne diyor? “Makroekonomik istikrarı koruyacağız.” İlk iki cümleyi geçtim zira ciddiye alınır bir tarafı yok. 10 yılda badireler atlattığımız açık da, bunları aştığımız gerçek değil. Sadece hasar büyüterek öteledik.
Peki takıldığım noktadan devam edeyim. Makroekonomik istikrar önemli mi; elbette önemli. Fakat sokağın gerçeğini yok sayan, sadece rakamlarla ekonomi yönettiğini zanneden bu yaklaşım, başımızdaki en büyük beladır.
Siz, bir takım istatistik oyunlarıyla makroekonomik bir takım rakamlara ulaşabilirsiniz. Nitekim öyle oluyor. Fakat böylesine döviz bazlı bir sıkıntıda dertlendiğiniz, mikro ekonomideki kırılganlık değil de, rakamlarınız ise sonuçta oynanan rakamlar bile yeterli gelmez.
Ülkede reel sektörden vatandaşa, bankalardan kamu kurumlarına kadar herkes borçlu. Hem de büyük bir bölümünün borcu döviz üzerinden… İşsizlik artıyor; ama işsizlik fonundaki para da artıyor. Firmalar 20 ay vadeyle mal satıyor.
Enflasyondan işsizliğe her veri yükseliyor. 24 milyon icra dosyasıyla vatandaş kendini çeviremiyor. İç ve dış piyasada pazar daralırken, miktar bazında artış yakalansa da, orantıladığınızda gelir azalıyor. Turizm kalitemiz düşüyor. Ülkede jeopolitik riskler artmış, yabancı yatırımcı imtina ediyor.
Bireyinden tüzel kişiliğine her birim sıkıntıların yükselmesinden dem vuruyor; ama ekonominin patronunun derdi makroekonomik göstergeler… Zaten sakatlık burada başlıyor.
Şimşek, kolonları çatırdayan binada çatının güzel gözükmesi derdine düşmüş. Sizce dünyanın en mükemmel çatısı ne zamana kadar anlamlıdır? Kolonlar o binayı taşıdığı sürece. Bilmem anlatabiliyor muyum? Lütfen vazgeçin şu rakam tutkusundan, mikro çapta hayatın gerçekleri alarm veriyor.
FACEBOOK YORUMLAR