İzmir, Katar’dan gelen işadamı heyetini karşıladı. Karşılıklı övgüleri bir kenara bırakırsak, yapılan açıklamaları detaylı konuşmak gerekiyor.
Açıkçası Katar ile diğer bölge ülkeleri arasındaki kavganın halen geçici olduğuna ve tek merkezden yönetilen bir gölge oyunu olduğuna inancım sürüyor.
O süreçte raflara konulan Türk mallarıyla, buraya gelmesi beklenen paralar üzerinden belirlenen niyetler ise bence akıl tutulmasından başka bir şey değil. Ne Katar’a satılacak mal tek başına ihracat açığımızı giderir; ne de Londra ya da New York izni olmadan o paralar bize gelir.
İddia tam tersiyse ki ben öyle olduğunu düşünmüyorum; bu tezden yola çıkarak İzmir’deki toplantıda ortaya konulan önerinin önemli olduğunu belirtmek gerekir. Yani para beklemek yerine, daha önce de bir yazımda dile getirdiğim ortak almak yaklaşımı.
Bu tip ülkelerde hazır para alışkanlığı ve küstahlığı vardır. Fakat son dönemde, yani 2008 krizinden bu yana hazıra dağ dayanmayacağını, özümsemeseler de anlamaya başladılar. Bizim üretim gücümüz ama sermayemiz, onların da parası var, yatırım yapacak alanı yok. Bu insanlara gelip gayrimenkul satacağımıza Ar-Ge yapan firmalarla ortaklıklar kurduralım.
Şimdi bazıları özelleştirme vasıtasıyla reel sektöre adım attıklarını söyleyecek. Ama bu da doğru değil. Öncelikle bunların bir çoğu hizmet veya finans sektörü. İşin içinde kalıcı bir katma değer olması mümkün değil.
Şu bir gerçek ki petrol zengini ülkelerin reel üretimlere geçmesi gerekiyor. Bizim de inovatif üretimler yaparak en azından yarını kurtarma ihtiyacımız açık. Bu borç yapısıyla kendi kendimize bunu gerçekleştirmemiz de mümkün değil.
İfade etmeye çalıştığım konunun salt Katar ile ilgisi yok. Bundan 15 sene önce kaçırdığımız ve borca battığımız bir trenden, hataları kısmen telafi edip, hasarı azaltmaya yönelik yaklaşımdan söz ediyorum. Bunu farklı nedenlerle farklı ülkelerle yapabiliriz.
Örneğin Türk Cumhuriyetleri ile hem gelecek projeksiyonu, hem ihtiyacımız olan pazar çeşitlendirmesi, hem de finansal destek amacıyla güçlerimizi birleştirebiliriz. Yine mesela Rusya ile yerinde ortak üretimlere geçip, komşunun sanayi stratejisiyle ihtiyacımızı pekiştirip, hem daralan dünya pazarında avantaj elde eder, hem de göz ardı edersek bundan 10 yıl sonra karşımıza dikilecek hammadde gücünü arkasına almış Rus KOBİ’leri tehlikesini bertaraf ederiz.
Şüphesiz tüm bunlar üretim odaklı, satışı da hedefleyen, finans ve pazar ihtiyacındaki açmazları azaltan ve mutlaka parayı değil, vatanı seven uzmanlarca belirlenecek ülkeler ve sektörler üzerinden kurgulanmalıdır.
Bu açıdan hem Ekonomi Bakanlığı’nın teklifini, hem de Katarlı Bakan’ın gerçek üretimler yapma beyanını anlamlı buluyorum. Meseleyi buradan tartışacaksak güzel. Ama yine şark kurnazı gibi sıcak para peşinde koşacaksak, şimdiden uyarayım.
Ne ihtiyacımızı karşılayacak kadar para gelir; ne de buradan bir çıkış yakalanır.
FACEBOOK YORUMLAR