Virüsün ekonomi üzerinde yarattığı ve yaratacağı tahribatları önlemek için tüm devletler özel çalışmalarını açıklıyorlar. Örneğin ABD 2,2 trilyon dolar vermeye hazırlanırken, Almanya hiçbir iş yerinin batmayacağını, hiçbir vatandaşın da mağdur edilmeyeceğini açıkladı.
Tüm bunların gölgesinde mütevazı bir çalışma hazırlayıp, onu da banka kredileri üzerinden yeni borçlanmayla süsleyen, ama dolaylı vergiler başta olmak üzere hiçbir konudan taviz vermeyen ekonomi yönetimi şimdi de işi kampanyaya döktü.
Kampanyayı Haluk Levent de yapıyor. Yani normal bir vatandaşın yapabileceği bir işi, devlet idaresi yapmaya kalkıyorsa, orada bir durup düşünmek lazım. Bir tarafta çok büyük zararlara neden olacak bir kanalın ihalesini yapıp, öbür tarafta da kampanyayla para toplamak sadece bana mı çelişki geliyor?
Geçinmek için çalışmak zorunda olduğunu söyleyen tır şoförünü göz altına alıp, taksi şoförlerinden halen günlük para isteyen plaka sahiplerine dokunmayıp, öte tarafta zaten cepten ödeyerek finanse ettiğimiz, üzerine de kullanmasak da para ödediğimiz ve bu süreçte kullanılmasa da ödeyeceğimiz tünel ve köprüler dururken, sizce de kampanya düzenlemek abesle iştigal değil midir?
Şimdi burada para toplandı diyelim. Ortadaki fon, geçinmekte zorlanan vatandaşa mı gidecek; yıllarca kullanılmadan para ödenecek tünel ve köprülerin ödemesine mi? İşsizlik Fonu’nu yardım diye kullandırıp, sonra da bunu paket diye anlatmak ne kadar akıl tutulmasıysa, bu da öyle.
Elbette iş burada bitmedi... Kampanya çağrısının üzerine TOBB öncülüğünde oda ve borsalar tek tek yapacakları yardımları açıklamaya başladılar. Öncelikle bu para reel sektör mensuplarının. Madem böyle bir kaynak kullandırılacak, bunu hibe niteliğinde zaten paranın sahibi olan üyelere dağıtmak daha makul değil mi?
Başkanlar kendi servetlerinden aktarıyor olsalar bilemem. Ama zaten reel sektöre ait olan bir parayı vermek, daha da acısı veren el ile alan elin birbirinden habersiz olması gerekirken, bunu basın aracılığıyla duyurmak ne kadar etiktir?
Üstelik düzenlenen bu kampanya, ya kasanın tamtakır olduğunu ortaya koyar ya da idarenin kasasından para vermek yerine, yardım çağrısına çıkarak üzerinden sorumluluğu atmasının tercümesi olur.
Tüm bu sorular ve akıl karıştıran tutumlar alt alta dizildiğinde insanın aklına ister istemez bir soru geliyor: Biz bize yeteriz de, bizden kast edilen biz miyiz? Çünkü zamanında dolaylı vergilerle, zamlarla, harçlarla biz o kasaya parayı koyduk.
Şimdi, hesap vermesi gerekene, zamanı olmadığı için hesabını soramadığımız bir paranın gölgesinde, devletin en doğal görevi haline gelmiş, olağanüstü süreci finanse etme gereğini görmezden gelip, kampanyaya mı sığınacağız?
Ne diyor Konfüçyüs? Devletin hazinesi adalettir. Adil olun...
FACEBOOK YORUMLAR