Ülkede ekonomik sorunlar arttıkça ve dengeler bozuldukça, gerek ekonomistlere, gerekse biz ekonomi gazetecilerine en çok sorulan soru ‘kaç ya da ne olacak’ başlığında odaklanıyor. Altın, döviz ya da borsa gibi enstrümanların nasıl bir değerlenmeye tabi olacağını merak eden insanlar yanıt arıyor.
Oysa ilkesel olarak zaten bunlara yanıt verilmesi mümkün değil. Bizim okuduğumuz bir fotoğraftan çıkarılan sonuçlarla herkes para kazanma derdine düşmüş vaziyette. Oysa asıl hedef ülke ekonomisinin riskleri ya da fırsatlarını görmek. Elbette bu kadar gelecek güvencesinin olmadığı bir ülkede, tersine odaklanmayı garipsemiyorum.
Lakin şu bir gerçek ki günün sonunda kimse para kazanmıyor. Sadece parasının enflasyon karşısında yıpranmasını koruyor. Bu realite bir tarafta, bizim anlattıklarımızın kalıcı çözüm adına yapılması gerekenler olduğu için kimi zaman tatmin etmemesi öte yanda, ülke bir kumarhaneye dönmüş vaziyette.
Oysa siz elinizdeki parayla ‘oyun mu oynuyorsunuz yoksa yatırım yapma ve tasarruflarınızın değerini koruma derdinde misiniz’; önce bunun kararını vermeniz lazım. Şayet oyun oynamaya kalkar ve ‘ne olacak’ sorusunun yanıtının peşine düşerseniz, film sonunda kaybetmeye hazır olun.
Çünkü gerek elinizdeki paranın hacminden kaynaklanan etkisizlik, gerekse de oyuncuların sizin elinizdeki parayı, sizin psikolojinizi kullanarak almaya çalışması bu sonucu kaçınılmaz kılar.
Ne yazık ki son dönemde finans oyuncularının bu tutumunun, ekonomi yönetimine de sirayet etmiş olmasını üzüntü ve endişeyle izliyorum. Döviz mevduatlarında yapılan uygulamalardan ihracatçının gelirine getirilen mecburiyetlere kadar hepsi aynı bakış açısının eseri.
Oysa döviz, faiz, borsa, büyüme, enflasyon ve birçok istatistik sadece yaptıklarınızın ya da yapmadıklarınızın sonucudur. Sonuca bakarak filmin tamamını izleyemezsiniz. Dünyadaki ve Türkiye’deki parametleri doğru okuyarak ve buna yönelik ekonomi politikaları oluşturarak sonucu değiştirirsiniz.
Yani dövizin kaç olacağına değil, ne yaparsak TL’nin gerçekten değer kazanacağına odaklanmanız gerekiyor. Yani yazıcıdan çıkanla ilgilenmeyi bırakıp, bilgisayarın ekranına ne yazdığınıza bakmanız lazım.
‘Ne olacak’ diye yana yakıla soran vatandaşın durumuna gelince... Şayet ülkede üreten bir ekonomi yaratılmıyorsa, sadece kendinizi korumaya çalışırsınız. Yurtdışında insanların finansal okuryazarlıkları yüksek olmasına rağmen, böyle bir oyunun içinde olduğunu gördünüz mü? Göremezsiniz.
Orada tasarrufları değerlendirme, uzun vadeli yatırımlara yönelme eğilimi vardır. Zaten bu yapı da ülkede ekonominin, reel sektörün sağlıklı finansmana ulaşmasını sağlar. Fakat bir kumarhanedeki kumarbaz mantığıyla günü kurtarmaya çalışmaya devam edecekseniz, ‘ne olacak’ sorusunun yanıtını vermeyeyim ama ‘ne yaşanacak’ sualinin cevabını vereyim: Tesadüfler dışında, her zaman kaybedeceksiniz.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR