Türkiye’de ‘ben istedim oldu ekonomisi’nin yeni bir örneğini görüyoruz. Arka arkaya sabitlenen fiyatlar en başta vatandaşın alım gücünü rahatlatacak gibi gözükse de, bunların iktisadi bir karşılığının olmaması, daha sonrasında çok daha büyük faturaları önümüze getirecektir.
Özellikle market ve enerji fiyatlarının sabitleniyor olması ya görev zararı olarak hayatımıza girecek ya da başka ürünlerden zam olarak, bir şekilde karşımıza çıkacaktır. Birçok konuda ‘ben istedim oldu’ yapabilirsiniz, fakat ekonomi kendi kurallarını dayatan bir disiplindir.
Fiyat bazında kıstığınız, beraberinde üretim, maliyetlerde iyileşme gibi faktörlerle beslemediğiniz her eylem, daha sonra karşınıza ağırlaştırılmış faturalar olarak çıkmaya mahkumdur.
Tıpkı kurlarda olduğu gibi, bir takım başlıkları kısa bir süre baskılayabilirsiniz, kurguyu değişterecek bir şey yapmıyorsanız, sonrasında önünüze bir fatura koyar. Aynı durum fiyatlar için de geçerli.
Ekonomi yönetiminin tavrına baktığınızda enflasyonun maliyetlere ya da arz / talep dengesizliğine yönelik değil de, algıya dayalı yükseldiğini düşünen bir anlayış içerisinde olduğunu görüyoruz.
Şayet algı kırılırsa, enflasyonla başa çıkılabileceğine dair görüş üzerine kurgulanmış bir yaklaşım söz konusu. Ne yazık ki burada çok büyük bir yanılgı ile karşı karşıyayız. Çünkü asıl mesele maliyetlerin çok artıyor ve tamamiyle yansıtılamıyor olmasıdır.
Marketlerde sabitlenen fiyatlara gelince, bunun da gerçekçi bir karşılığı olduğunu görmüyoruz. Bu tip perakende noktalarının bir raf ya da sepet stratejisi vardır. Bu dönemin dışında da yapılan kampanyalar ya da anormal indirimlerde bunu uyguladıkları bilinir.
Eğer bir ürün başlığında anormal rakamların söz konusu olduğu indirim, kampanya ya da fiyat sabitlenmesi gerçekleşiyorsa, sepete konulan bir başka üründen yüksek kar oranları ile satılan stratejiyle zararın çıkartıldığı bilinir.
Benzer bir durum son açıklamalarda da olabilir. Böyleyse tüketicinin aldatılması söz konusudur. Değilse ve gerçekten istendiği için fiyatlarda bu tip bir uygulamaya gidildiyse de, geçici hamlelerle ya da baskılamalarla hayatımıza girdiyse, düşünmediğimiz gündem dışı sorunları önümüze koyacaktır.
Bizim hızla günübirlik hamleler yapan, baskı ile ekonomiyi yöneten anlayıştan kurtulup, maliyetleri azaltan ve o dağıtım kanalı zincirinin sağlıksız yapısını giderici yaklaşımlar sergilememiz gerekiyor. Aksi takdirde tüketicinin, o gün için kısıtladığınız fatura bedellerinden çok daha yüksek bedelleri ödemesi kaçınılmazdır.
Türkiye’nin bir an önce durumu kurtarmayı bırakıp, reel sektörünü, ekonomisini yeniden yapılandıran, maliyetleri üreterek ve verimliliği esas alarak azaltan, ulaştırmadan enerjiye kadar maliyet kalemlerini tekrar düzenleyen yapıya bürünmesi, tüketicisinin de satın alma gücünü arttıracak işlere kafa yorması gerekir. Yoksa bu yol, yol değil.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR