Ülkedeki işsiz sayısı ile ilgili gerçeğe dair açıklama adına kamuoyunun tamamen ümidi kesildi. Zaten yeni istihdam alanlarının yaratılmaması, bu ekosistemin beslenmemesi, beslendiği noktada kayıtdışı yabancı işçi çalıştırılması problemi büyürken, işsizi yok sayma eğiliminin de ısrarla devam ettirildiği görülüyor.
TÜİK’in son açıkladığı verilere göre ülkede işsizlik yüzde 10 düzeyinde. Fakat geniş tanımlı işsiz oranına baktığımızda yüzde 23,4’lük bir gerçek karşımıza çıkıyor. Bu en basit anlatımıyla, TÜİK verilerine göre yüzde 13,4 oranındaki işsizin yok sayıldığı anlamına geliyor.
Gerçek işsizlik oranlarının bunların çok üzerinde olduğunun farkındayım. Fakat aynı bülten içinde sunulan çelişkilerin bize veri ve istatistik bilimi adına çok dramatik sonuçlar paylaştığını da görmemiz gerekiyor.
Bir insanı işsiz saymadığınızda onun işsizlik gerçeği değişmediği gibi, işsiz saymadığınız insandan işsiz olduğu için genel sağlık sigortası primi istemek de kendi içinde ayrı bir çelişki. Dönelim genç işsizliğe…
TÜİK’e göre ülkemizde bu oran yüzde 19,2… Fakat yine bir başka açıklamasında kurum diyor ki, ne eğitim hayatında ne de iş hayatında olmayanların oranı yüzde 25 düzeyinde. Bu durumda genç işsizliğin nasıl yüzde 19,2 olduğunu birinin açıklaması gerekmiyor mu? Aslında mantığın yine aynı olduğunu görüyoruz. Yok saymak.
TÜİK’in iş gücü istatistiklerini verdiği son açıklamasında çelişkiler bununla da bitmiyor. Şubat ayında, işsizliğin 65 kişi arttığını söyleyen kurum, aynı bülten içinde istihdamdaki azalışın da 361 bin kişi olduğunu açıklıyor.
Yani kaba bir hesapla 300 bin kişi yine yok sayılıyor. İstihdam piyasasındaki azalma 361 bin kişi olduğuna göre, işsiz sayısındaki artış nasıl oluyor da 65 kişiyle sınırlı tutulabiliyor? Farklı bültenlerden ya da İŞKUR verilerinden değil, açıklamanın kamuoyuna duyurulduğu aynı bültenin farklı paragraflarından söz ediyorum.
Günün sonunda anlaşılan o ki, ekonomi yönetimi tamamen kurgusunu bunun üzerine yok saymak üzerine yapmış vaziyette. Büyümeyi tüketimle şişiriyor, ama üretimin tarım ve sanayi ile aldığı payı tartışmıyoruz.
İşsizliği yok saydığımız için ortadan kalkacak bir başlık olarak görüyoruz. Oysa evine ekmek götüremeyen her bir bireyin son derece kıymetli olduğunu ve mutlaka sorun yaşadığını görmezden geliyoruz.
Enflasyonu yok sayıyoruz ama insanların enflasyon karşısında satınalma gücünün eridiğini görmezden gelemeyeceğimizi düşünmüyoruz. Doları sabit tutup, maliyetlerin dolar bazında gerçek kur üzerinden yapıldığını bilmemezlikten geliyoruz.
Faizi kağıt üzerinde düşürüyor, piyasada yüksek olan faiz oranlarının daha da yükseldiğine, hatta kredi bulmanın olanaksız hale geldiği gerçeğine gözlerimizi kapatıyoruz. Kısacası biz ekonomide körebe oyunuyoruz. Bu yüzden de sürekli kafamızı çarpıyoruz ve canımız acıyor.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR