Üçüncü çeyrek büyüme rakamları geldi. Ben halen büyümeden çok kalkınmanın esas alınması fikrimde ısrarlıyım. Yani düşük ya da yüksek büyüme rakamları, eğer bir kalkınmanın sonucu değilse istatistikten ve balondan başka bir anlama gelmez.
Buna karşılık ortaya konulan verinin ne anlattığına da iyi bakmak lazım. Öncelikle üçüncü çeyrekte gelen yüzde 0,9’luk oran ne bir övünme ne bir dövünme meselesidir. Gerçek şudur ki, Türkiye ekonomisi küçülmeye, daralmaya devam ediyor.
Bunu tersine çevirmenin yolu ise, gerçekten bir ekonomi konuşmaktan geçiyor. Halen sıcak para peşinde koşan, kredi mekanizmalarını bile bankaları riske atacak ölçüde inşaat sektörü için zorlayan, muhtemelen elde kalan konutları kamulaştırmaktan başka bir sonuç almayacak olan bir yaklaşımla çözüme ulaşamayız.
Hiçbir yanıyla gerçeği anlatmayan 2019 yılı büyüme rakamlarını bile doğru okuduğunuzda, hatta biraz daha nefes aldığı söylenen, oysa ortaya koyduğu performansın nefes almaya yetmeyeceği konuşulmayan istatistiklerde bile hatamız bariz gözüküyor.
Türkiye’nin inşaat sektörü olmadan büyümesini bu rakamlar üzerinden hesaplasanız, yüzde 2 civarına yakın bir rakam elde edersiniz. Neredeyse 1 puanlık bir düşüş ortalamaya vurduğunuzda inşaat sektörü üzerinden ülkenin hanesine yazılıyor.
Kendi içinde ayrıca yetersizlikleri olsa da, tarım, sanayi ve hizmetler sektörü artı yazarken, inşaat sektöründe ortaya çıkan yüzde 7,8’lik daralma, yıllar içinde nasıl tek yanlı bir model yarattığımızın, nasıl bir hata yaptığımızın ve hatayı düzeltmeye nereden başlayacağımızın göstergesi...
İnşaat dinamik bir ekonomi içerisinde pay alırsa, elbette ülkenin en önemli sektörlerinden biridir. Bunu yadsıyamayız. Ama kalkınan bir ekonominin yeni inşaatlara ihtiyacı olur. Ülkede inşaat yapıldığı için ekonomi kalkınmaz.
Hele ki bu sektörün alt sektörlerine ödeme yapmadığını da dikkate alırsanız, olayın trajikomik tarafının çok daha gözümüze batan bir özellikte olduğunu görürsünüz. Peki biz bütün bu yaşananlardan ders aldık mı?
Ne yazık ki halen krediden faiz oranlarına, teşviklerden vergi kurtarmalarına kadar her şeyi inşaat sektörünü rahatlatmak üzerine kurguladığımız için bu işin içinde çıkma ihtimalimiz yok.
Bir tarafta tüm kredi mekanizmamızı yönlendirdiğimiz için riske attığımız bir bankacılık sektörü, diğer tarafta halen durumu kurtarmak adına kredi verilmesi baskısı, büyük bataklar, konkordatolar, inşaat sektörünün kendiyle birlikte ülke ekonomisini de kazanın dibine çekmesine neden oluyor.
Ülkenin yüzde kaç büyüdüğü ya da küçüldüğünü bir kenara bırakın. Eğer çözüme koşmak istiyorsak, önce ekonomideki dengeleri sağlıklı hale getirmemiz, gerçekten üretir bir model oluşturmamız, sonra da neyi üreteceğimizi belirleyerek para kazanmamız lazım. Bu fotoğraf iflasa koşan bir şirketin, iflasına neden olan alana tekrar yatırım yapmasını anlatıyor.
FACEBOOK YORUMLAR