Seçim süreci yaklaşınca IMF kartı yeniden masaya geldi. Ondan kurtulduğumuz gibi bir söylem içinde, yakında bizden zamanında borç para istendiğini de anlatan cümlelere şahit olacaksınız.
Madem bu yalan tufanı bıkmadan usanmadan gündeme getiriliyor. O zaman yine bıkmadan işin doğrusunu anlatmak da bize düşüyor. Öncelikle IMF ile bir standby anlaşmasının yapılmaması gerektiği konusundaki fikrimi paylaşayım.
Ortalama 10 milyar dolar için yaptığımız anlaşmalarda yaşadıklarımızı dikkate alırsak; yıllık sadece ekonomiyi döndürmek için 220 milyar dolara ihtiyacı olan bir ekonomide başımıza neler geleceğini düşünmek bile istemiyorum.
Varlık Fonu’ndaki arazilerin bile satışa konu edildiği bir ortamda, arka arkaya açıklanan şirket zararları bir yanda, swap hariç eksi 60 milyar dolarlara ulaşmış rezervler öte tarafta böylesi anlaşmalar yapmak yerine, giderlerimize odaklanmalı ve kaçakları tıkayarak bile içte finansman bulacağımızı bilmeliyiz.
Aslında mesele IMF’nin 4. Madde kapsamında gelip gitmesinin ve önerilerde bulunmasının ardından gündeme geldi. Çünkü IMF Heyeti, faizler, yaklaşımlar, bütçe açıkları ve KKM gibi direkt zarar yazan sonuçlar veren uygulamalar konusunda görüşünü açıkladı.
Sonra da zeytinyağı teorisi yeniden işleme alındı ve IMF atıflı ekonomik yorumlar yapılmaya başlandı. O zaman tekrar hatırlatayım ki, bu ülkeden IMF hiçbir zaman gitmedi. 4. Madde kapsamında her yıl gelip denetim yapıp, raporlamalar sundular. Niye?
Çünkü söylendiği gibi IMF ile ilişkimiz tamamen kopmadı. Sadece elde avuçtakini satarak cari borç/alacak hesabını kapattık. Sonrasında da IMF garantörlüğünde dünyadan para çekmeye devam ettik. Yani borçlu / alacaklı ilişkimiz, IMF ile kefil / borçlu ilişkisine döndü.
Bu nedenle de tavsiyelerinin büyük ölçüde uygulamaya konulduğu denetim raporlarını yıllar içerisinde gördük. Şimdi ekonomi adına uygulamada iş tamamen çığırından çıktı orası ayrı. Ama yine altını çiziyorum ki IMF ile standby anlaşması yapmamalıyız ve artık farklı görüş adı altında ekonomiyle ilgilisi olmayan uygulamaları da gözden geçirmeliyiz.
Bizden borç istendi meselesine gelince… 2008 krizinden sonra dünya ekonomisinde IMF’nin tekrar etkin kılınması amaçlandı. Bu kapsamda da zaten finansör olan devletlerin kasaya koydukları yetmezse, üye ülkelere yönelik borç değil, salma olarak nitelendirilebilecek rakamlar belirlendi.
O süreçte de 5 milyar dolar bizim payımıza düştü. Yani kimsenin borç falan istediği yoktu. Bu istenmesi halinde verilmesi zorunlu bir paraydı. O tarihte iflas noktasındaki Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne bile 500 milyon dolar yazıldığını hatırlatırım. Sonuçta ihtiyaç kalmadı; bu paralar da istenmedi. Ama istenseydi de borç değil, salma ya da daha kibar biçimde üye yükümlülüğü idi.
Şimdi tüm bunları hatırlattıktan sonra dönelim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözüne. Ne dedi? “Gazi Mustafa Kemal, bu ülkeyi Düyun-u Umumiye’den biz de IMF görünümlü emperyalist kenelerden kurtardık.”
Doğrudur Atatürk bu ülkeyi bu zincirden kurtardı. Baltalimanı Anlaşması ile başlayıp Düyun- Umumiye ile devam eden, kapitülasyonlarla taçlanmış bu sistemden çıkışı sağladı. Hatta kapitülasyonları redderek, Osmanlı’nın toplam borcunun yarısını ödemeye dahi razı oldu ve ödendi.
Bu süreç içerisinde Lozan ile başlayan yolculukta yüzyılın ortasına kadar tek bir kuruşluk borç, yardım alınmadı. İstiklal Savaşı dahil alınan her şeyin karşılığı tarım ürünleri ve benzeri emtialarla ödendi. Yani kimseden borç almadığımız gibi, iane de kabul etmedik.
Karşılığında demir kumbaralara biriken paralarla fabrikalar kuruldu; tarım atağı yapıldı; dış ticaret açığı veren ekonomi 1938 yılına gelindiğinde dış ticaret fazlası veren, kasasında 17 ton altını olan, kredibilitesi yüksek, eğitiminden teknolojisine kadar herkesi hayran bırakan bir fotoğraf verdi. O tarihte uçaktan silaha kadar her şeyi üreten fabrikalarımız olduğunu hatırlatırım.
Siz 2 binli yıllarda dünyadan borç kullanacaksınız; iliklerine kadar ekonomiyi dışarıya bağımlı hale getireceksiniz; üretim yapılamaz bir ekonomik iklim yaratacaksınız; borç kesilince faiz lobisi gibi söylemlere sığınacaksınız; IMF’nin parasını bile Cumhuriyet’in kurulduğu yıllardaki değerleri satıp kapatacaksınız; sonra da mukayeseli başarıdan söz edeceksiniz öyle mi? Yok o kadar da değil.
IMF bugün açıktan eleştiri yapabiliyorsa, kefaletinden güç alıyor. Alacaklıların adına konuşuyor ve hiç gitmediği ülkede yeniden öne çıkmak istiyor. Elma ile armutu karıştırmayın.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR