Dünyada jeopolitik riskler artarken, üzerine pandeminin etkileri, yükselen hammadde ile navlun fiyatları gelmişken ve dünya enflasyonist etkilerle boğuşup, piyasaları soğutmak için daralmaya gitmişken, Türkiye’de üretici ciddi bir mücadele veriyor.
Çünkü tüm bu koşulların üzerine enerjiden işçiliğe kadar içte de girdi maliyetleri önemli ölçüde artıyor. Hatta açıklanan resmi enflasyon bile, fiyatlara yansıtılamayan yüzde 100’lük bir farkı önümüze koyuyor.
Bunun hem bir sermaye erimesi, hem de rekabette birim düzeyde zorlanan koşulları beraberinde getiriyor. İç piyasaya yönelik yapılan üretimlerde maliyet baskısı, finansal sorunlarla birleşince üretici de ihracatta atak yapmaya çalışır hale geliyor.
Peki orada manzara nasıl? Son açıklanan yurtdışı üretici enflasyonu ürkütücü bir tabloyu ortaya koydu. Şubat ayında yurtdışı üretici enflasyonu üç haneye ulaşarak yıllık bazda yüzde 106,13 yükseldi.
Bunun centler ölçüsünde rekabet edilen dış pazar adına çok da hoş bir haber olmadığını söyleyebiliriz. Zira kimsenin fiyatlarını yukarı çekmek gibi bir lüksü bulunmuyor. Satılan mal kilogram ortalaması sektörlere göre değişse de Türkiye genelinde 1,3 dolar olunca da hareket kabiliyeti kalmıyor.
Her iki ürününden biri Avrupa pazarına satan Türk üreticisinin pariteden nefes almaya çalıştığını biliyoruz. Fakat son dönemde avro/dolar paritesi de önemli ölçüde üreticiyi sıkıştırmaya başladı.
Şu an 1,10 seviyesine kadar düşen parite, giderleri dolar, gelirleri avro olan ihracatçıya avantaj sağlamaktan çıkar noktada bulunuyor. Elbette iş bununla da bitmiyor.
İhracatla çıkış arayan üreticiye bir baskı da iktidar kanadından geliyor. İhracattan elde ettikleri rakamın yüzde 25’ini TL’ye çevirerek Merkez Bankası’na vermesi isteniyor. Yetmedi reeskont kredileri dahil TL koşullu kredi önerileriyle muhatap oluyorlar.
Oysa tüm giderleri dolar cinsinden olan, dolar borçlusu olan bir reel sektörün buradan da ayrıca darbe yiyeceği açık. Hatta yüzde 25’lik oran kar değil, ciro olduğundan ödemeler zincirinde de kırılmaları beraberinde getirmeye aday.
Yani ihracatla elde edilen ve ülkeye sokulan dövize ciro gözüyle bakmak durumundasınız. Zira onun için tedarik noktasına yapılan ödemelerden hammadde bedeline kadar çok farklı kalemler.
Bunların hepsinin dolar bazında konuşulduğu ülkede, iç piyasada maliyetlerini yansıtamayan, dışta üç haneli enflasyonu görüp fiyatlarına aksettiremeyen, ihracat gelirinin yüzde 25’ine el konulan ve dolar temin etmesi neredeyse suç sayılan bir fotoğraf içinde ihracatçı ne yapacak?
Kaçınılmaz olarak tost olup, sermayesi ve rekabet gücünü kaybedecek. İhracat pazarları ise çok naziktir. Bir kere müşterinizi kaybederseniz, onu tekrar kazanmanız en az 5 yıllık bir süre gerektirir.
Ez cümle durum şudur ki: Tedarik noktalarının değişimiyle birlikte büyük fırsat yakalandığı masalı anlatılırken, ihracat yapabilme kabiliyetine sahip üretici elden gidiyor kimsenin haberi yok.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR