Dünya Ekonomik Forumu’nun yazarlarının paylaştığı bir analiz yeni sanayi hamlesinin hidrojen boru hattıyla yeni bir evreye geçeceği değerlendirmesini paylaşıyordu. Aslında dünyada yükselen sıfır karbon ve temiz enerji yaklaşımlarını dikkate alırsanız, son derece mantıklı bir yaklaşım.
Analizde Avrupa Birliği’nin hidrojende yeni bir hamle yapmaya hazırlandığına dikkat çekiliyordu. “analize göre, Avrupa’da çelik, amonyak ve plastik sektörlerinin yoğun olduğu bölgeler belirlendi ve buraların boru hattı yoluyla birbiri ile bağlanacağı...” belirtiliyor.
Göreceksiniz hidrojen geleceğin en önemli yakıtlarından biri olacak. Fakat bu eğilimi görünce canım yanmadı dersem de yalan olur. Şimdi size şahitliğimde geçen hidrojende bir Türkiye öyküsü aktaracağım.
2 binli yılların başı... O dönemde zaman zaman programlarımıza bağlanan ve konuyu anlatan bir isim vardı. Prof. Dr. Nejat Veziroğlu... Hidrojen enerjisi ekonomisi fikrini ortaya atan o dönem ABD’de yaşayan bir değer.
Hocanın çalışmaları ABD’de çok yankılandı ve ABD, kendisinden uluslararası bir enstitü kurmasını istedi. Nejat Hoca’nın tek bir şartı vardı. Enstitünün merkezi Türkiye’de olacaktı.
Nitekim bu talebi kabul gördü ve Uluslararası Hidrojen Enstitüsü Türkiye’de kuruldu, başına da Prof. Dr. Veziroğlu getirildi. Veziroğlu hidrojeni, Dr. Ayfer Veziroğlu’nun yazdığı Hidrojen Romantiği isimli kitapta şu sözlerle anlatıyor:
“Hidrojen bir enerji taşıyıcısıdır. Dünyada serbest olarak çok az hidrojen vardır. Dolayısıyla birçok enerji kaynağından elde edilebilir. Arzumuz yenilenebilir enerjilerden üretilmesi. Böylece hava kirliği, çevre kirlenmesi ile birlikte birçok sağlık sorunlarına da çözüm olacak bir enerji sistemi. Sudan elde etmek isterseniz, suyu ayrıştırarak elde edebilirsiniz. Doğalgaz, kömür ve petrolden elde edilebilir; fakat elde edilme aşamasında kirliliğe sebep olur. Hidrojen petrolün kullanıldığı her yerde kullanılabilir. Elektrik elde edilip, evlerde ve sanayide kullanılabilir. Bazı sanayi ürünlerinde ek madde olarak kullanılabilir. Çok kullanım alanı olan bir maddedir.”
Gerçekten de 2003 yılından sonra bu konuda çalışmalar Türkiye’de hızlandı. Birleşmiş Milletler’e bağlı enstitü hayata geçti. Hatta bu konuda Lütfi Kırdar’da bir fuar bile düzenlendi. Fuarda hidrojenle çalışan prototip bir otomobil Zorlu Grubu tarafından sergilendi.
Fakat arsa tahsisinden başlayan bir süreçte Prof. Dr. Veziroğlu’nu fazlaca üzdüler. Yani uluslararası bir işin üssünü Türkiye yapmayı başardık ama sonra yine Türk işi kafa göz yardık. Hoca kırıldı ve geri çekildi.
Ama neyse ki sonrasındaki isim de sağlamdı. Uluslararası Teknoloji Birliği’nde de birlikte olduğumuz Prof. Dr. Engin Türe başkanlığa geldi. Prof. Dr. Türe de en az Nejat Hoca kadar kıymetli, meseleye inanan ve her platformda meseleyi anlatan kıymetli bir Türk bilim insanıdır. Fakat işleri zorlaştırma eğilimi orada da kesilmedi. Yine de o süreçte Engin Hoca’nın teşvikleriyle, bugün konuşulan boruların çalışması Birlik’te de beraber olduğumuz yönetim kurulu üyelerinden İbrahim Mirmahmutoğlu tarafından sahiplenildi ve boruların üretimiyle ilgili ar-ge çalışmalarında da bir noktaya gelindi.
Sonra ne mi oldu? Prof. Dr. Engin Türe’yi de devre dışı bırakmak için elinden geleni ardına koymayan yaklaşım devreye girdi. Prof. Dr. Türe’yi de devre dışı bırakarak ‘bizden’ diye nitelendirilen bir isim Enstitü’nün başına getirildi. Kim olduğunu hatırlamıyorum bile... Hilmi Güler’in Enerji Bakanlığı dönemindeydi.
Elbette netice itibariyle beklenen oldu ve enstitü hızla etkisini yitirip, bugün adı bile anılmayan bir hüviyete büründü. 2007’lerde bu işi çözebilecekken, şimdi Dünya Ekonomi Forumu’nun analizlerini okumanın verdiği acıyı duyuyoruz.
Hidrojen enerjisi, sadece çevreye duyarlılığı ve enerjide arz güvenliği açısından önemli değildi. Prof. Dr. Engin Türe’nin o dönemdeki sunumlarında bize aktardığı bir bilgiyi paylaşayım. Derdi ki:
“Bir gün dünyada yenilenebilir enerji kaynaklarına geçildiğinde, her türlü enerji ihtiyacı karşılanabilecek. Ama uçakları kaldırmak ancak hidrojen enerjisiyle mümkün olacak. Hidrojenin yakıt olduğu bir yapıda da en güvenilir yakıt tankı bordan üretiliyor.”
Düşünsenize, ister askeri, ister sivil havacılıkta olsun, dünya bor rezervlerinin önemli bir kısmını elinde bulunduran Türkiye’nin alacağı pozisyon ne olur? Bu tezler halen geçerli; ama kafa yapısının ne olduğunu bire bir süreci yaşamış biri olarak sizinle paylaştım.
Yıl 2021 hidrojen ve onu aktaracak boru hatlarını konuşuyoruz. Hatta bu Dünya Ekonomi Forumu’nun analistlerinin raporunda yeni sanayi hamlesi olarak nitelendiriliyor. Sizce de çok yazık değil mi?
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR