Yıl 2014… Günlerden 13 Mayıs. Yani bundan 9 yıl önce ülkemizde yaşanan ve dünya maden kazaları adına da en büyük olaylardan biri olarak nitelendirilen Soma faciası gerçekleşti. Yaşanan olayda resmi açıklamaya göre 301 madencimiz hayatını yitirdi.
O günleri hatırlıyor musunuz? Başta sosyal medya olmak üzere herkes konuyla ilgili hassasiyetlerini paylaştı. Unutmayacağının sözünü verdi. Oysa çok değil, o günü takip eden üç ay içinde yaşanan iş kazalarında Soma’dan daha fazla insan yaşamını yitirdi.
Aradan geçen bir ay boyunca tepkiler dile getirildi ama sonrasında tıpkı başka olaylarda olduğu gibi unutuldu gitti. Çok gündemli Türkiye’de olan, ölenlere oldu. Yine hatırlar mısınız bilmem ama, o günlerde kendileri için ‘çok güzel öldüler’ tanımlaması ile başlayıp kader ile devam eden bir yelpazede tanımlar yapılıp, insanlar haklarını ararken sokaklarda tekmelendi. Tekmeleyenler ise ceza almak yerine terfi aldı.
Şimdi 9 yıl sonra ne değişti? Altını kalın harflerle çiziyorum ki, hiçbir şey… Neden biliyor musunuz? İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre 2023 yılının geride bıraktığımız dört ayında tam 585 işçi yaşamını yitirdi. Son 20 yılda iş kazalarında yaşamını yitirenlerin fotoğrafı ise 31 bin 131 kişi.
Pandeminin olduğu 2020 yılında bile 2 bin 427 kişi yaşamını yitirdi ki, bu son 20 yılın yıllık bazda rekoru. Yani ekonominin durduğu noktada rekor kırmak da ayrı bir başarı göstergesi olsa gerek.
Peki ya siz? Yani 13 Mayıs 2014 günü, Soma’da yaşanan facianın ardından yeği göğü inletip, sosyal medyasında ‘ben de paylaşıp tepkimi dile getirdim’ diye içi rahatlayanlar; siz bunun farkında mısınız?
Sadece bu yıl neredeyse 1,5 Soma oranında insan hayatını yitirmişken, bu umursamazlığın, takipsizliğin sonu ne olacak? Yeni bir büyük çaplı faciaya kadar meseleyi yok mu sayacağız? Ölen, öldüğü ile mi kalacak?
Bir ülkenin gelişmişliği, itibarı, marka değeri, insan kaynağına verdiği önem, hatta algısı bile aslında bununla ilgilidir. Yani ne kadar büyük binalarınızın olduğu, devleti yönetenlerin kaç uçak sahibi olduğu, nasıl konutlarda oturduğu, kaç koruma ile gezdiği değildir itibarı belirleyen.
Kasasında kaç parası olduğu, kaç kişiden oy aldığı, kime ne kadar ulufe dağıttığı ile ilgili değildir bir ülkeyi itibarlı ya da itibarsız kılan. Albert Camus’un bir sözü vardır. Der ki: “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.”
Şayet sizin çalışanlarınız artık bir cinayet haline dönüşen iş kazalarında canını yitiriyorsa, o ülkede bu sorunun önüne geçilemiyorsa, hangi marka değerinden, hangi tedarik zincirinden, hangi gelişmişlikten ve hangi katma değerden bahsedeceksiniz?
Bir ülkenin gelişmişliği kasasına giren parasıyla değil, o kasaya giren paranın hangi değerlerle kazanıldığına bağlıdır. Gerisi ancak kendi kendini kandırmaktır. Peki hepimiz kendimize soralım. Biz bunun neresindeyiz? Listenin unutarak yaşayanlar bölümünde.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR