Yeni bir haftaya başlıyoruz. Felaket (!) tellallarının söylediklerini düşünmeyin. Kapatın gözlerinizi ve bir sinerji yaratın.
Mesela enflasyon aslında düşüyormuş gibi algılayın. Cebinizdeki paranın çoğaldığını düşleyin, ama bir takım fırsatçıların onu cebinizden çalmak için, durup dururken fiyatları arttırdığına inanın.
Doğalgaz, elektrik, su gibi faturaları, asıl maliyetin 5-6 misli fiyatlara mal olsa da, köprü, otoyol, havaalanı gibi dünyayı kıskandıracak yatırımlar için ödediğinizi düşünün.
Komşularınızın toprak bütünlüğünü tehdit eder tavırlar takındığınızı unutun. Bunu tamamen bizi köşeye sıkıştırmak için emperyalistlerin bir tuzağı olarak algılayın. Hatta 4 milyon Suriyeli’ye 35 milyar dolar harcamamış gibi yapın.
İktidarınızın BDDK’yı devre dışı bırakarak, bizzat bakanlık düzeyinde, bankaları bire bir sıkıştırdığına, bilgi düzeyi sınırlı olsa da saçma sapan isteklerle bir gün öyle bir gün böyle ortaya çıkmadığını düşünün.
Size daha önce verilen kredilerin ülkeyi yönetenlerin desteğiyle verildiğine inanıp, bugün vermeyenlerin tamamen inattan, kötü niyetten ve biz köşeye sıkışalım diye tavır takındığı inancını taşıyın.
İhracat yaptıkça batan bir ülke ekonomisinin olmadığını, bunun da sorun teşkil etmediğini hayal edin. Dış ticaret yapısını zaten açık daraldığına göre sorgulamak gerekmediğini, çevrenizdeki insanların da kötü niyetli iş insanları tarafından işsiz bırakıldığını, aslında onların işsiz bile olmadığını, her şeyin abartıldığını düşleyin.
Çarşıya pazara çıktığınızda fiyatların fırsatçılar, doların dış güçler nedeniyle yükseldiğini, bugünkü düşüşün de dünyayı dize getirdiğimiz için olduğu inancıyla ortaya çıkın. Dolar’ın TL karşısındaki değerinin 3,50’lerden 5.50’lere geldiğini umursamayın.
Ekim ayında ihracat rekoru kırdık. Dış ticaret açığı azalıyor. Enflasyondaki düşüş de eli kulağında... ABD dize geldi; Türkiye teknolojik mucizeler yaratıyor; Fatih projesiyle tüm gençlerimiz birer teknoloji savaşçısı haline geliyor; KOBİ’ler başarı hikayeleri yazıyor; dünya bizi kıskanıyor; ekonomik olarak dünyaya ders veriyoruz; geçen sene yüzde 7,3 büyüdük; tarımda atağa, sanayide devrime geçiyoruz.
Turist sayısında patlama oldu. 4 yıl önceki rakamı cebimize koyamadığımızı unutun ve TL’nin dolar karşısında değer kaybetmesinin önemi olmadığını düşünün. Hatta ne yapın biliyor musunuz?
Sağlık sisteminde devrimi konuşurken ilaç fiyatlarını ve yokluğunu görmezden gelin. Ekonomide büyümeyi anlatırken, konkordatoların yok olduğunu varsayın. Dış siyasette sürekli dayak yerken, dünyaya atar yaptığımıza inanın. Yarın mı? Mucize gibi her şey düzelecek merak etmeyin.
Bir ekonomi yorumu için çok mu ciddiyetsiz buldunuz bu anlattıklarımı? O zaman geriye dönüp, en az son 10 senede iktidarından medyasına kadar size anlatılanları gözden geçirin. Çünkü bundan farklı ve başka bir üslupla anlatmıyorlar.
Bir iyimserlik masalı içerisinde kendi gerçeğinize yabancılaşarak, yarattıkları umacılarla kendi ayıplarını örtmeye niyetlenen siyasetçilere ve onlara esir medya mensuplarına inanmaya devam edin.
Bu yazdıklarım ters geldiyse, yıllardır size söylediğim cümleyi tekrarlayayım. Ekonomide iyimserlik ya da kötümserlik diye bir şey yoktur. Gerçekler vardır. Bu tamamen bir finansçı jargonudur.
Doğru işleri yaparsınız, sonra elbette psikolojiye etki edecek tavra girersiniz. Hiç bir şey yapmadan gaz vererek yaşıyorsanız; bir gün oksijene bile muhtaç duruma düşersiniz. Hadi şimdi açın gözlerinizi.
FACEBOOK YORUMLAR