Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Göz göre göre...

18 Kasım 2022 - 10:08

NASA tekrar aya yolculuk başlatmışken; SpaceX Mars’ta yaşamın ve muhtemelen madenlerin peşinde koşarken, Rusya ambargoların ilk başladığı günden itibaren ithalat yerine üretimi benimseyen politika yürütürken, Çin dijital dünyada işbirliği önerirken bizde ekonomi yönetimi ne yazık ki ‘seçime kadar’ kriteri ile günü kurtaran mevzularla ülkeyi oyalıyor.

Dünyada 2 binli yıllardaki parasal genişlemenin sonlanması ile birlikte bir konunun altını çizmiştim. Tekrar hatırlatayım. Kredilerle talep yaratılan tüketim ekonomisi döneminde, ‘ne üretsem satacağım’ düşüncesine kapılan dünyadaki arz, kredilendirme mekanizmasının frene basmasıyla beraber açığa düştü.

Yaptıkları yüksek kapasite yatırımları nedeniyle ya kapanma ya da birleşme gerçeğiyle karşı karşıya kalacaklar demiştim. Bunun da dünyanın bir numaralı sorununu işsizlik olarak belirleyeceğine dikkat çekmiştim.

Elbette birçok kişi inanmak istemedi ve kulağının üzerine yattı. Ama üzerine pandemi arkasında gelen enflasyonist etkiler, faiz yükseltme, resesyona razı olup, stagflasyondan korunma eğilimlerinin ortaya çıktığı dünya ekonomisinde, dijitalleşmenin de getirisiyle arzın daha hızlı daralması gerçeği önümüze geldi.

Şüphesiz reel ekonomi hayatına devam edecek. Bu devamlılık süreci doğru okuyanların, dönüşenlerin, yeni ekonominin yeni sektörlerini keşfedenlerin ya da geleneksel ekonomiyi verimlilik esaslı, birlikte iş yapma kültürüne uyduranların dönemiyle taçlanacak.

Tüm bu gelişmeler ışığında finans piyasaları ise halen beklentiler üzerinden para kazanma arzusunu ortaya koyuyor. ABD’de enflasyonun bir ay düşük gelmesi üzerine faiz artırımlarının devam edeceğini bilenler, şimdi kendi icat ettikleri ‘güvercin’ tanımlı beklentiler üzerinden yine para kazanmanın ve birilerini açığa düşürmenin yolunu yapıyorlar.

Oysa arka arkaya gelen açıklamalar bize gösteriyor ki, resesyona razı bir dünya ekonomisi ile karşı karşıyayız. Çünkü resesyona girdiğinizde enflasyon da nefes alacaktır. Bunun için de faiz arttırma dahil her politikayı uyguluyorlar.

Zira gerçekten korktukları resesyona girerken, enflasyonun da kalıcı olarak yükselmeye devam etmesi. Ama bu alenen dile getirilemediği için, finansçılar da göz göre göre olayları çarpıtarak beklenti farklılaşması yaratmak istiyorlar.

Şu çok açık ki, dünya ekonomileri stagflasyon başlığı önlerinde dururken resesyondan korkmuyorlar; ona razılar ve bu nedenle faiz artışlarına enflasyonu dizginleyene kadar devam edecekler. Söyleme kananlar ya da bizim gibi tersini yapanlar ise yüksek ihtimalle boşa düşecek.

Dünya İstihdam Konfederasyonu’nun işten çıkarmaların artacağına ilişkin uyarısı, G20’den çıkan faiz artışlarının devam edeceği gerçeğinin metne yansıması, Allianz’ın raporladığı ‘2023’te küresel iflaslar yüzde 19 artacak’ saptaması hem mücadelenin süreceği tezini doğruluyor.

Peki biz ne yapıyoruz? Çalışma çağındaki 64,7 milyon kişinin sadece 21,8 milyonunun çalıştığı, işletmelerinin dış borçlarının azalmasının kaynak bulamamaktan kaynaklandığı, kamunun büyük bir israf ve yanlış yönetim nedeniyle finansal okuryazarlıktan uzak tavır takınması ve sorunları yok saymasıyla, kur riskini reel sektörün üzerine yıkıp, dünyadaki eğilimle gelen riske yeni bir tehlike boyutu daha ekliyoruz.

Türkiye bir karar verecek. Potansiyeli olmak başka bir şey, bunun gereği yapmak bambaşka. Övünmeyi bırakıp planlı bir ekonomiyle yeni bir strateji mi uygulayacak; yoksa seçime kadar isimli filmin gölgesinde yarınını tehlikeye atmaya devam mı edecek? Bu bir tercih ve sonuçları var. O nedenle kimse tercihi, ekonomi bilmezliği, süreç okuyamamayı kader diye satmasın.

[email protected]
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum