Türkiye ekonomisinin en açmaz noktalarından birisini, plansızlık nedeniyle kaynak israfı oluşturuyor. Bu kimi zaman finans, kimi zaman insan olarak önümüze çıkıyor. Ekonomide istihdam iklimi yaratamadığımız için de ya rakamlarla gizlenen bir işsizlik ya da beyin göçü problemi yaşıyoruz.
Bunu gidermek için bugüne kadar uygulanan yöntem ne yazık ki ‘her ile üniversite’ idi. Bu yolla en az dört yıl ortalamayla insanların istihdam piyasasında talepkar olmaması sağlandı. Dört duvar okullarından sadece diploma çıkarken, yetenekleri de büyük oranda kaybettik.
Sonrasında mezunlar şişip de bu yöntem çare olmayınca, işsizlik rakamlarını başvuru sürelerini kısaltarak azaltmayı, işsizi ‘iş aramaktan vazgeçen’ sınıfına sokmayı esas edindik. Elbette bu da geçici bir yöntemdi ve ‘işsiz yok’ söylemi sadece rakamlarda kaldı; sokakta iliklere kadar yaşanıyor.
Ardından girişimci kavramı üzerinden meseleyi kapatmanın yoluna döndük. Krediler, teşvikler hep bu alana yönlendirildi. İş aramak yerine, işini kuran insanlar yaratmaya çalıştık. Herkes proje (!) sahibi oldu.
Ülkede fikir ile proje en üst düzeyde karıştırılınca da, anlaşılmayan fikirler ile gerçekten proje olanlar karışıp, nitelikli olanların ya yarıda kalmasına, ya dünyaya satılmasına ya da projenin sahibinin yurtdışına göçmesine ortam hazırladı.
Her biri kendi içinde o kadar tehlikeli başlıklar ki, doğruları da yanlışları da bünyesinde barındırıyor. Elbette üniversite mezunu, eğitimli sayımızı çoğaltmalıyız. Ama bu diploma dağıtarak olmaz. Amacımız nitelikli, zanaatkar ve yetenekli insan olmalı ki, bu da sadece eğitimle sağlanamaz.
Şüphesiz insanımız içinde sosyal yardım alarak yaşamayı alışkanlık haline getirip, yardım kesilmesin diye iş adamaktan imtina edenler var ama bu çalışmak isteyip iş bulamayan ya da iş bulduğunda insan gibi geçinecek rakamlar teklif edilmeyen insanlar gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Mutlaka ülkede girişimcilik ekosistemi oluşturmalıyız ama bu da her önüne gelenin vergi mükellefi yapılmasıyla sağlanamaz. Bu ülkede girişimci mantığına sahip profesyonelleri hedeflemeliyiz. Bunların içinden müteşebbis olanlar da çıkarsa ne güzel.
Peki tüm bunların ilacı ne? Birlikte hareket etmek. En geleneksel tabiriyle kooperatif, en modern anlamıyla start up birlikteliği. Bu nedenle ihtiyacımız olan şey, doğru yatırımcıların, girişimci zihniyete sahip profesyonellerle çatı kurup, büyüyen ve katma değerli işler yapan şirketleri oluşturmaktır.
Dünyanın birçok yerinde bunun örneklerini görüyoruz ki geçmişte bizde de vardı. Üstelik bugün de bir kadın girişimcinin bunu yaptığına şahit oldum. Geçtiğimiz günlerde radyo programıma konuk olan İzmirli bir iş insanı Özgür Akın. Kurduğu sistem tam da bu ve daha çok konuşulması gerekiyor.
Bir yatırımcı mantığı içinde, doğru projeleri, ar-ge ürünlerini, mühendisleri bulup, bünyesinde tutarak, pazarlama ve satış mantığı içerisinde ihtiyacı olan işletmelerle onları buluşturacak bir iş modeli kurguladığını gördüm.
Anlattıkları bana bir kez daha gösterdi ki doğru yol bu. Uzmanlıkların birleştiği, ihtiyaç ile çözümün buluşturulduğu, üretimin, çözümün, satışın, pazarlamanın ve işletmecilik kültürünün birlikte, işi bilenler tarafından yönetildiği güçbirliği anlatan yapılar kurmak.
Türkiye’nin bu modeli incelemesi gerektiğini düşünüyorum. Şayet başarılı ve katma değerli işletmeler oluştaracaksak, herkesi vergi mükellefi yapmaya çalışmaktan vazgeçmeli; bu tarz havuz modeli yaratan yatırımcıları öne çıkarmalı ve herkesin kazanacağı, sağlıklı işletmeler yaratmalıyız.
Aksi, sadece kaynak israfı oluyor ve çok bilinen sözde olduğu gibi cehennemin yolu iyi niyet taşlarıyla döşeniyor. Sağlamasını işsizlikten, kapanan işletmelerden, yarım kalan projelerden, göçen yetenekten ve ekonomik fotoğraftan yapın. Düşünmeye değer olduğunu göreceksiniz.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR