Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Gerçekçi olma vakti

18 Mart 2020 - 09:03

Virüs üzerinden son derece üzüntü verici bir sürecin içinden geçiyoruz. Fakat bu sonsuza kadar sürmeyecek ve o zamana dek bence Sağlık Bakanlığı da meseleyi gayet iyi yönetiyor. O zaman bu süreci takip edip, önlemlerimizi alırken, yarına ilişkin de planlar yapmamız lazım.

Kritik soru şu: Piyasalar açıldığında ne olacak? İşin bir ekonomik faturası olacağının farkındayız. O zamanı beklemek de mümkün, bugünden bazı tedbirleri almaya başlamak da... Tercihiniz yarına ilişkin de zorlukların düzeyini belirleyecektir.

Öncelikle ‘piyasalar açıldığında ne olacak’ sorusundaki ‘piyasalar’ kavramını doğru okuyalım. Finans piyasalarından ya da 10 hisse etrafında dönen borsanın ne olacağından bahsetmiyorum. Bence finans piyasaları uzun zaman önce gerçeklerle arasındaki bağı kopardı, bir hayal dünyasının içinde savruluyor.

Reel piyasalardan yani, gerçek ekonomiden bahsediyorum. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın reel sektöre yönelik bir önlem paketi açıklaması bekleniyor. Umarım ki, koşullar dikkate alınarak, işi sulandırmadan ve reel sektörü inşaat zannetmekten vazgeçerek ayakları yere basan bir düzenleme yapılır.

Fakat bunun sadece bir pansuman olacağını da unutmamak gerekir. Asıl, daha temelde bir şeyleri çözmemiz gerekiyor. Ne yazık ki Merkez Bankası’nın son aldığı faiz kararı gerçek temeller üzerinden hareket etmediğimiz izlenimini veriyor.

FED’in faiz hareketlerini dikkate alarak yeniden faiz azaltmak ‘ne kadar gerekliydi’ sorusunu da gündeme taşımıyor mu? FED, türev piyasalarının bolluğu ve varlık balonu kaygısıyla, kendi adına hareket ederken, Merkez Bankası’nın olayı fırsata çevirerek, zaten gerçekçi olmayan bir faiz oranını daha da aşağı çekmesi, halen işi günü birlik gördüğümüzü anlatmıyor mu?

Çok basit bir soru soralım. Düşen faiz oranlarından sıkışan reel sektör kredi isterse, gerek kamunun, gerekse özel bankaların bunu karşılayacak gücü var mı? Herkesin birden krediye ihtiyacı olacağını düşünürseniz ne böyle bir olanak var; ne de böyle bir kaynak.

Sadece biraz daha ekonomiyi zorlamaktan ve dolar kurunu ateşlemekten başka bir işe yaramayacağını bile bile, faiz oranını düşürmek yerine, bu durağan süreci sabit kalarak değerlendirmek daha akılcı bir yöntem olmaz mıydı? Tartışılabilir...

Ama tartışılmayacak bir gerçek var ki, piyasalar, yani reel piyasalar açıldığında çok ciddi bir finansman talebi ortaya çıkacaktır. Bunu ya bazı istisnalar sunarak ya da paranız varsa nakit olarak karşılamak zorunda kalacağınız açık.

O zaman, bugünden bazı tedbirleri, daha gerçekçi ve kalıcı olarak konuşmak gerekiyor. Ayrıca bu süreci ‘her şey yolunda gibi’ aymaz bir tavırla ya da ‘öldük bittik’ gibi kimseye faydası olmayan bir yaklaşımla yaşamak yerine, bize ait yapısal sorunlarımızı çözmek için fırsata çevirmek daha doğru bir yaklaşım olmaz mı?

Çünkü bazı reformları ancak sığ piyasalarda az hasarla uygulamaya geçirebiliriz. O zaman ne duruyoruz? Susmak ya da ağlamak yerine 20’li yıllardan ders alarak yapısal dönüşümü gerçekleştirelim.

Bunu yapalım ki, 1923 ve sonrasında ortaya konulan yaklaşımlarla, yapılanmalarla oluşturulan ortam nasıl 1930’larda meyvesini verdiyse, aynı fırsatı yakalayabilelim. Mümkün mü? Mümkün... Olur mu? Bakıp, göreceğiz...

[email protected]

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum