Bu tatlı su analistlerine ve uzmanlarına bayılıyorum. Biraz doğru pazarlama, biraz reklamını iyi yapma, biraz da rüzgarı arkasına alma yoluyla, herkesin gördüğünü söyleyip, kahin unvanıyla kasayı dolduruyorlar.
Herkesin kendi tercihidir; kimin ne kazandığı da umurumda değil ama haksızlığa dayanamıyorum. 2008 krizinin kahini Roubini... Çıktı ve zaten patlayacağı belli olan bir krizi söyledi diye kahin ilan edildi.
Bizim çok sevgili uzmanlarımız da ithal sese hayranlıklarıyla ne dediğine baktılar. Oysa 90’lı yılların sonundan beri ekonomik modelleri masaya yatıran, Türkiye’nin özelinde yapılması ve yapılmaması gerekenleri yazan, çizen anlatan isimler vardı. Üstelik bunlar ithal dostlar gibi para da almadılar.
Belki iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaydılar. Ama Ekonomist Uğur Civelek, Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu ve Stratejist Mete Akıncı başta olmak üzere bize ait bu sesleri dinlememek ne kadar akılla bağdaştı? Hadi Roubini ekonomist... Bir tüketici mücadelesi yapan avukattan bahsedeyim.
Mehmet Bülent Deniz... Şu an Tüketici Birliği Federasyonu’nun Başkanı; o dönem de yine bir tüketici derneğinin başında. Roubini’den en az 1 yıl önce krizin haberini verdi. Diğerlerine haksızlık, Roubini’yi de kurban etmek istemem.
Ama şu bir gerçek ki Civelek, Uzunoğlu ve Deniz, yıllarca programlarıma konuk oldular ve dünyada her şey güllük gülistanlık iken uyarılarını yaptılar. Fakat sorumsuz sorumlularımız genellikle onları kötümser olarak nitelendirdi. Sonuç: 2008 krizi yaşandı, Roubini kahin oldu.
Şimdi geldiğimiz noktada da benzer bir filmi yeniden görüyoruz. Yıllardır dünyadaki ekonomik ve siyasal gelişmelerin 100 yıl öncesindeki konjonktüre benzer bir noktaya gittiğini yazdık; çizdik; anlattık.
Hatta aynı isimleri, bu kez Mete Akıncı da eklenerek yine programlarımızda konuk edip, bu konudaki öngörülerini, yapılması gerekenleri ve kaçınılması gereken noktaları dile getirdik.
Hatta bugün başdanışman sıfatıyla ortada gezenler ve benzerleri, bu söylenenlerin son derece akıl dışı olduğunu, Türkiye’nin şerbetli bir ülke özelliği taşıdığını, her şartta bize para geleceğini, dünyanın yeniden çıkış yakalayacağını anlatıp durdular.
Yine teknik karşılık verildi kendilerine. Denildi ki, 50 yıl öncesinin grafikleriyle meseleyi okumaya kalkarsanız, büyük sapmalar yaşanır. Dünya 100 yıl önceki koşullarına dönüyor. Anlamadılar...
Hatta ben 10 günlük yazı dizisiyle, Atatürk döneminin Milli Kalkınma Projesi’nin teknoloji ve finansmanla temellendirilmiş, revize edilmiş Ekonomik Kurtuluş Savaşı Projesi’ni aktarırken şunu da duydum: “Geçmişte yaşananlar, bugün çözüm olmaz.”
Şimdi yıl 2020... Bir asır önceki siyasi ve iktisadi koşullara geldik mi? İhtiyaçlar ve çözümler de benzer koşulların farklılaşan, ama bakış açısı aynı olan kamu kaynaklı çözümlerinde mi? Daha ışık uzaktan geliyor. Dünya bunu daha iyi görecek ve Atatürk’ü sadece bizdeki bazı kendini bilmezler değil, tüm dünya bir kez daha anlayacak.
Şu an son derece yüksek teknolojilerin konuşulduğu, finansmanın çok önem taşıdığı bir gelecek projeksiyonu içindeyiz. O romantik bulunan 10 günlük yazı dizisi de zaten bugüne hazır olmayı ve dönüşümü anlatıyordu. Çünkü Adnan Kahveci’nin Bakan Danışmanı, bu ülkenin yetiştirdiği en iyi bürokratlardan biri olan sevgili ağabeyim Erdoğan Kutlu’nun öncülüğünde bir fikir fırtınasının eseriydi.
Şu an geleceğin gölgesinde 100 yıl öncesinin koşullarını yaşamaya başlıyoruz. Dediğim gibi ışık gözüktü. Peki ışık gözükür gözükmez kim konuştu? Kahinimiz Roubini... İngiliz basınında yer alan yazısında ‘1929-1932 dönemindeki büyük buhrana gönderme yaparak “daha büyük buhran kaçınılmaz” dedi.
Ne garip IMF de kısa süre önce aynı tarihlere atıfta bulunarak büyük tecrit veya buhrandan bahsediyordu. Emin olun bundan sonra bu sözleri kurumlardan da, kişilerden de çok duyacaksınız.
Peki yıllardır anlatılana kulak tıkamanın sonucu ne oldu? Bu projeyi kaleme aldığım süre üzerinden ve dönemin KOBİ Konseyi Başkanı Kenan Beysoylu ile yaptığımız programların üzerinden geçen, kaybedilmiş en az 12 – 13 yıl. Uzunoğlu ve Civelek hocaların anlatımı üzerinden ise en az 20 yıl. Arabayı devirenler şimdi o ihtiyaçları karşılamaya çalışıyorlar.
Ama yine şartların 100 yıl öncesine döndüğünü anlamadan, teknolojinin de 100 yıl sonrasını planlamak gerektiğini idrak etmeden. Elbette bu yüzden hem ne yapmaları gerektiğini bulamıyorlar; hem de konuşmaktan öteye gidemiyorlar. Yazık bu ülkenin kaybedilen yıllarına...
Siz daha Roubini’yi bekleyin. Hani şu 2008 krizinden sonra, Türkiye hakkında yurtdışında başka konuşup, parası verip buradan konuşturunca tam tersi konuşan kahini (!)...
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR