Türkiye’nin inşaat sektörü üzerinden yaşadığı açmazı biliyoruz. Özellikle elimizde borçlanarak yapılmış binalar, farklı yöntemlerle kurtarılmaya çalışılıyor. Aslında bu ne derece doğru başka bir tartışma konusu.
Ama bugüne kadar yapılan hatalar ne olursa olsun, ortadaki vakayı bir şekilde kimseye ekstra bir destek sağlamadan, ekonomik kurallar içinde çözmemiz gerekiyor. Bunun için de meseleye ilişkin bakış açısını düzeltip, konuya böyle yaklaşarak başlamamız lazım.
Bununla ilgili geçtiğimiz günlerde radyo programıma konuk olan GYODER Başkan Yardımcısı Neşecan Çekici’nin çok önemli bir açılım sağladığına şahit oldum. Öncelikle Çekici’nin, gayrimenkulün genel bir planlama ve yönetim şekli olduğunun, inşaatın sadece bu projelerin yürütülmesinden sorumlu iş kolu olduğunun altını çizmesi önemliydi.
Gerçekten de meseleyi inşaatla karıştırıyor olmamızla, reel sektörü finans piyasalarının arkasına atıp, gerçek ekonomiyi o zannetmemiz benzeşiyor. Şimdi meseleyi müteahhit kıvamından kurtarıp, gayrimenkul olarak bakacak olursak, yarattığımız sorunun nasıl çözüleceğine akıl yormamız gerekiyor.
İşte bu aşamada herkes konut stokunu konuşurken, GYODER Başkan Yardımcısı Çekici’den çok önemli bir tespit geldi. Konut stokunun, ekonominin zaman içinde düzelmesiyle birlikte eritilebileceğini ifade eden Neşecan Çekici, asıl problemin ofis kulvarında olduğunu ve buraya yönelik çözümler üretilmesi gerektiğini söyledi.
Verdiği rakamlar ve istatistikler çok ilginçti. ‘Konutlar bir şekilde zaman içinde tüketilir, peki bu kadar ofisi nasıl dolduracağız’ diye soruyu ortaya koyan sektör mensubu, sektörün en iyi zamanlarını yaşadığı süreçte yüzde 70’ini ancak doldurabildiğinin altını çizdi.
Son verilere göre 6,5 milyon metrekare ticari gayrimenkul olduğunu ve halen inşaatı devam eden 2 milyon metrekare daha bulunduğunu söyleyen Neşecan Çekici, asıl problemi 8,5 milyon metrekareye ulaşan ve yüzde 30’u boş olan ofislerin ne olacağı şeklinde ortaya koydu.
2 milyon metrekareyi durduralım. Bunun mümkün olmadığını, inşaatına başlayan projelerin de mevcut rakama ilave olmasının kaçınılmaz olduğunu söyleyen GYODER Başkan Yardımcısı, boş alanlara yönelik ev turizmi gibi yöntemlerin geliştirilmesi gerektiğini belirtti.
Hatta ben buna bir ilave yapayım. Bu binalar ev turizmine ilave olarak öğrenci yurdu olarak da kullanılabilir. Ev turizmi seçeneğine gelince çok akılcı, zira daha önce de TÜRSAB Danışmanı olarak görev yaptığı süreçte Mücella Tarhan bu konuyla ilgili ciddi oranda bilinç uyandırmaya çalışmıştı.
Para harcayan turistin otel dışı seçeneklere eğilimi olduğunu da belirtmek gerekir. Bu aşamada bir parantez açıp, şunun da altını çizeyim ki, kaynak sorunu olan bir ülkenin müsrif de olmaması gerekir. Mesela mevcut binalardaki yalıtımsızlık nedeniyle ithal ettiğimiz enerjiyle sokağı ısıttığımızı biliyor musunuz?
İZODER Başkan Yardımcısı Ertuğrul Şen her yıl binalarda 9 milyar doları israf ederek sokağı ısıttığımıza dikkat çekiyor. Yani sorun kaynaktan çok, kaynak yönetimi... Parantezi kapatıp tekrar ana konuya dönersek Neşecan Çekici’nin söyleminden alınacak dersler var.
Kendisi böyle söylemese de, benim anlattıklarından çıkardığım ders şu: Bir takım inşaat şirketlerini kurtarma ve zorlamayla mal satma duygusunu bırakıp, ekonomik modeller içinde çözüm aramalı, yani bunları kurtarmaya değil, ekonomiye kazandırmaya odaklanmalıyız.
Öneri gerçekçi gelmedi mi? 8,5 milyon metrekarenin yüzde 30’u boş durmaya devam ediyor. Çözüm üretin ve tercih yapın. Kurtaracak mıyız; boş bırakıp tıpkı 90’lardaki plaza enkazı gibi sineye mi çekeceğiz, yoksa ekonomiye mi kazandıracağız?
Şimdi tartışmayı inşaattan çıkarıp, gayrimenkul yaklaşımı içinde ele alırsak, belki çözüm de bulabiliriz. Çekici’nin yaklaşımının, son yıllarda gayrimenkul sektöründen duyduğum en akılcı bakış açısı olduğunu söyleyebilirim.
Peki bu nasıl oluyor? Neşecan Çekici, aynı zamanda Gayrimenkulde Kadın Liderler Platformu’nun da Başkanı... Demek ki ne yapmalıyız? Kadınların ayrıntılardaki çözümcü yaklaşımına daha çok kulak vermeliyiz. Üstelik sadece gayrimenkul sektöründe değil. Her alanda... Tüm bu akıl arayan yaklaşımı görünce, insan Atatürk’ü bir kere daha anlıyor. Neyi mi? Türk Kadını’na neden çok güvendiğini...
FACEBOOK YORUMLAR