Türkiye ekonomisinin açmazları giderek büyürken, hayalleri olmakla hayalperestliği karıştıran bir tutum içerisinde son gaz duvara doğru bir yolculuk yapıyoruz. Örneğin gelecek sene yüzde 5 büyüyeceğimiz ifade ediliyor.
Bunun bugünkü koşullarda, dünyadaki ve Türkiye’deki yapıyı göz önüne aldığınızda gerçekleşmesi, rakam olarak zorlamayla da olsa tutturulsa bile, kalkınma sağlaması mümkün değil.
Nitekim yine dünyadan ülkemize para akacağına dair gerçekle ilgisi olmayan bir şehir efsanesiyle, elde avuçtaki doları basıp, gece yarısı bankacılık işlemleriyle kur üzerinde baskı kurmak da çözüm getirmeyecektir.
O zaman Türkiye’nin ihtiyacı olan şey makas değişimidir. Orta ve uzun vadede daha kalıcı bir program oluşturmak gereğiyle birlikte kısa vadede hemen yapılacak işler var. Mesele yasaklayıcı değil, teşvik edici bir anlayış içerisinde envanterlerin yapılmasının ardından ara malı, makine, teçhizat ve hammadde ihtiyacının yurtiçinde sağlanması temin edilebilir.
Temin edilemeyenlerin orta vadede dönüşümü için politikalar uygulanabilir. Ama ben gerçekten niyetlenirse, yüksek ölçüde iç teminin ve iç üretimin bunu sağlayabileceği kanaatindeyim. Öncelikle buradan çok ciddi bir finansman avantajı elde edersiniz.
Hem yurtiçinde üretimin arttığını, hem de yurtdışına giden paranın kesildiğini görürsünüz. İşte tam bu aşamada parayı çar çur etmemeniz gerekiyor. Elde edilen bu tasarrufun dar gelirliye, gerçek enflasyon üzerinden zam olarak yansıtılması da kredi arayan ama bulamayan esnafa nefes aldıracaktır.
Tarımınız, esnafınız, üreticiniz ve vatandaşınız para kazanmaya ve hacim yakalamaya başlarsa devinimin arttığını hissedersiniz. Kabul ediyorum bu bir miktar enflasyona neden olur. Fakat eğer yol haritanızı baştan koyar ve sokaktaki insanı enflasyona bu süreçte ezdirmezseniz büyük tahribat yapmaz.
Ayrıca iç piyasaya hakim bir üretici profili, yurtdışında çok daha tok masaya oturur. Bu da kısa vadede gelirlerinizde olumlu etki yapar. İthalat yapan ve ülkeyi salt pazar gören firmaları da Türkiye’de üretim yapmak kaydıyla yurtiçinde eşit derecede desteklemelisiniz. Yine altını çiziyorum bunların hepsini yasaklayarak değil, teşvik ederek yapabilirsiniz.
Teşvik demişken, bu mekanizmayı da masaya yatırmak gerekir. Kıt kaynakları piyasada uzayan vadelerin finansmanı olarak sunar ve piyasadaki mal üzerinde gerçekleşen vade kaynaklı faizi kesebilirseniz, fiyatlarınızın görece ucuzladığını, üreticinizin rahatladığını, enflasyonu da iç tedarik ve tüketimle kontrolde tutabileceğinizi göreceksiniz.
Örnekleri çoğaltabiliriz; zaten zamanında bunları yazı dizisi halinde yazmışlığım var. Kuyum sektörü ihracat adına özendirecek gerçek ve fiziki bir altın bankacılığından, proje borsası oluşturup fikirle yatırımcıyı buluşturacak metotlara kadar bir dizi yapılacak iş var.
Yine eskinin Koçata Çiftliği benzeri bir uygulamayla, Türkiye’de tarım ve hayvancılığı kısa sürede kurtarır, üretir hale getirir; verimliliği artırır, içte ihtiyacı karşılarken, istihdam ve katma değerli ihracatı da kapınızda bulabilirsiniz.
Uzun uzun anlatmayayım. Ama ekonomi bir tercihler ve planlama, program işidir. Bunu söylemle ve finans piyasaların kafasına uyup beklentiyle yönetmeye kalkarsanız, durum yine hüsran olacak ve fatura ağırlaşacaktır.
Sözün özü boş lafları, söylemleri bırakıp çözüm odaklı yaklaşımların içine girer, planlı bir ekonomiyle üretici bir hal alırsak kısa vadeyi, bu plan doğrultusunda doğru tercih ve teşvik mekanizmalarıyla da orta ve uzun vadeyi kurtarabiliriz.
Olanaksız mı geldi? Cumhuriyet’in kurulduğu yıllara, Milli Kalkınma Projesi’ne, demir kumbaralara biriken paralarla yapılanlara ve 1938’de gelinen noktayla eldeki varlıklara bakın. Görür müsünüz bilmem; ama inanın mümkün.
FACEBOOK YORUMLAR