Türkiye ekonomisinin çok ciddi sorunları olduğunu biliyoruz. Hatta bu fotoğrafı sadece ülkemizden ibaret tutmak da yanılgı olur.
Dünya ekonomisinin büyük bir kırılganlık içerisinde açmazlarının ve yanlışlarının bedelini ödemeye adım adım gittiği açık.
Elbette bu fotoğraf içerisinde geçtiğimiz 15 yılı doğru kullanamayan, tüketim ekonomisi yaratan, üretmeden borç parayla zengin olma peşinde koşan ülkemizin taşıdığı risk bizi en çok ilgilendiren nokta.
Birçok kişi Türkiye’nin krizlere alışık olduğunu ve böylesi süreçlerden çıktığını söyleyerek, ‘bize bir şey olmaz’ türküsünü söylese de, yaşanacak sıkıntının bugüne kadarkilere benzemeyen yönünün göz ardı edilmesi, bizi yine bir masal kahramanı haline dönüştürüyor.
Eğer sorunlarınız varsa ve bunlardan kurtulmanın, kurtulamıyorsanız fatura azaltmanın çarelerini arıyorsanız, önce bakış açınızı değiştirmek zorundasınız.
Ülkemizde halen inandırıcılığını tamamen kaybetmiş istatistikler üzerinden gelecek öngörüsü yapılıyorsa, gerçekleşmeler değil, temenniler üzerinden ekonomi okunuyorsa, dünyada bize etki yapacak gelişmeleri değil, günlük hareketleri esas alan bir tavır sergileniyorsa, çok açık ve net söyleyeyim, ödeyeceğimiz bedel zannettiğimizden daha ağır olur.
Bu ne yazık ki ülkeyi finansçı vesayetine sokan, finans sektörünü ekonominin önemli bir enstrümanı olmaktan çıkarıp, kendisi haline dönüştüren zihniyetin eseridir. Birkaç örnek vereyim. İşsizlik ya da enflasyon verileri açıklanıyor; dönemsel düşüşleri sahte bir zafer nidası içerisinde saatlerce konuşan bakanından medyasına kadar bir kitleyle karşılaşıyoruz. Peki gerçekten bunların çözümü için bir hareket yapıyor muyuz? Hayır...
Et ya da gıda fiyatlarının günlük hareketleri üzerine saatlerce konuşup, tarımla ilgili problemi yok sayıp, tarım ürünlerine yönelik kurulacak tahvil piyasasından medet umuyorsanız büyük bir yanılgı içerisindesiniz.
Yine bir örnek bizi çok etkileyecek FED politikalarıyla ilgili... FED ne zaman faiz arttırıp, ne zaman bilanço küçülmesine başlar? Bunun zamanlamasını tartışılıyor ama gerçek sorunun ne zaman olursa olsun karşımızda olduğunu göz ardı ediyorsanız, işin içinden çıkamazsınız.
Ülkede ekonomi bile finansçı jargonu olan iyimserlik kötümserlik üzerinden yorumlanıyor, gerçekler, sorunlar ve çözümler tartışılmıyorsa, başınıza gelecek her şeyi hak ediyor hale dönüşüyorsunuz.
Türkiye’nin öncelikle ve acil olarak, ekonomiyi finansçıların beklentileri, ihtiyaçları ve öngörüleri üzerinden yorumlamayı bırakıp, reel üretime yönelik planlı, öngörülebilir, sapmaları hesaplanmış, bunun finansman modelleri ortaya konulmuş bir politikayı konuşması gerekir.
Finansçıları yok saymaktan ya da finansmanı önemsiz bir şey imiş gibi göstermeye çalışmıyorum. Aksine finansman önemlidir; lakin ekonominin kendisi değildir. Sadece bu alanı ekonominin kendisi olmaktan çıkarıp, büyüyen ekonomiyi finanse eden hale sokmaktan söz ediyorum. Yani bugüne kadar yaptığınız yanlıştan dönmek zorundasınız diyorum.
Aksi takdirde finansçıların ağzının içine bakıp, borsanın kaç olduğuyla ilgilenir, tarım ürünlerine gelecek tahvil piyasasının başınıza açacağı belaları görmez ve filmin sonunda hazırlıksız yakalanırsınız.
Her insan ölür. Ama öleceği günü tartışarak ömrünü geçirirse, koca bir ömrü ıskalamış olur. Türkiye’nin ekonomide yaptığı tam da budur. Bu ülke finansçıları baş tacı ettiği sürece zehirlenmeye devam ediyor.
Finans piyasası aktörlerine kızmıyorum. Onlar işlerinin gereğini yapıyorlar. Peki sizin işiniz bu mu? Finansçıların tek beklentisi müşterilerinin kazancı olduğuna göre, adama sorarlar: Siz kimin hesabıyla kimin geleceğini şekillendiriyorsunuz? Siyasetin görevi bu mudur?
FACEBOOK YORUMLAR