Enflasyon rakamlarında yukarı yönlü trend devam ediyor. Aslına bakarsanız bunda şaşıracak bir şey yok. Biraz sokağın ekonomisini bilen, tüketiciyi de reel sektörü de takip eden herkes bunun böyle olacağını biliyordu.
Nisan ayından beri düşmesi beklenen enflasyonun düşmeyeceği ise geçen aylarda çok net biçimde ortaya çıktı. Elbette bu bizim açımızdan. Buna bir de dünyada yükselen enflasyon, varlık alımlarını kısıtlama ve faiz arttırma eğilimi eklenince işin tuzu biberi oldu.
Bu neden önemli? Öncelikle düşmeyecek bir enflasyon gerçeğiyle karşı karşıya olduğumuz, iktidar nezdinde enerji ve gıda harcamalarını dışarıda tutup, faiz indirimine çekirdek enflasyonu gerekçe göstererek yapılan hamleyle kabullenilmiş oldu.
Son açıklanan veriyle birlikte çekirdek enflasyonun dahi yükselişe geçmesi gerçeği dahi ne kadar okunacak şüpheliyim. Çünkü tüm raporlar, Merkez Bankası’nın aşağı yönlü faiz hamlesine devam edeceği kanaatini ortaya koyuyor.
Bu tam bir zorlama olacaktır. Bir tarafta yükselen üretici maliyetleri, açılan makas, öte tarafta dünya çapında artan maliyetlerin bizde daha da yüksek seyretmesi, doların kıtlaşacağı gerçeği ve bunun enflasyon üzerinde yapacağı baskı ve hızla stagflasyona koşan dünya ekonomisi inatlaşmaya el vermiyor.
Şimdi söylendiği gibi inatlaşmaya devam edilir mi? Buna kimse ‘kesinlikle hayır’ diyemeyecektir. Zira faizin düşmesiyle enflasyonun düşeceği gibi akla durgunluk verecek bir teori üzerinden hareket ediliyor.
Muhtemelen de hesap şu: Mevduat cazibesini yitirecek, dolar ve altın ile ilgili kafa karışıklığı medya üzerinden sağlanacak, tasarruf da konut piyasasına kayacak. Arada sübvanse edilmiş kredilerle de stokta birikmiş binaların tüketimi sağlanacak.
Böylece de hem ekonomi canlanacak hem de işsizlik üzerindeki baskının azaltılması sağlanacak. İnşaat 250’yi aşkın piyasayı harekete geçirecek ve böylece ticarete bağlı büyüme yakalanacak. Bir yandan da hacim arttığından vergi ve primlerdeki tahsilat sorunu aşılacak.
Tam bur hayal ürünü... hangi gerekçeyle bunu söylüyorum. Bugüne kadar defaten denenmesine rağmen, vatandaş artan kırılganlığın da etkisiyle, yüksek fiyatlarla mal sunulan konut piyasasına değil, döviz ve altına geçiş yaptı.
Döviz mevduat hesaplarındaki yükseliş ve tüm hamlelere rağmen 200 – 250 milyar dolar bandında kemikleşen durumu hiç değişmiyor. Peki herkesin caba ne kadar faiz düşüşü yapılacağını tartıştığı ortamda olasılık ne?
Bu kadar zorlamayla yapılan hamleler düşürdüğünden daha fazla faiz arttırmaya neden olabilir. Peki bunun maliyeti ne olacak? Hem artan faiz, hem yükselen enflasyon, hem yukarı seviyeye gitmiş bir döviz...
Tam bir sarmal olarak nitelendirilecek bu durumun, dünya ekonomisinin sıkıştığı bir noktada gelmiş olması da cabası... Böyle bir sonuç sürpriz olur mu? Daha son iki sene içinde sağlamasını yaşadık.
Geldiğimiz noktada faizlerin de, enflasyonun da, dolar ve avronun da durumu ortada... Soru şu: Türkiye’nin aynı hatayı tekrar göğüsleyecek gücü var mı? Varın yanıtını siz verin.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR