İzmir İktisat Kongresi’nin beşincisinin açılışı muhteşem (!) konuşmalara sahne oldu.
Dünya Bankası Başkanı Kim, önce Atatürk vurgusu yaptı, ardından da Kore hatıralarını anlattı. Diğer konuşmacıların klasik söylemlerini bir kenara bırakırsak, bombanın büyüğünü Başbakan Erdoğan patlattı.
Klasik olarak kendilerine göre elde ettikleri başarıları sıraladıktan sonra, tam da İzmir İktisat Kongresi’nin ruhuna uygun (!) o cümleleri sarf etti. İbretlik olduğu için bire bir paylaşacağım:
“Biz kaynak çeşitlendirmesinde başarılı olmuş ülkeyiz. AB’ye de bir gönderme yapmak istiyorum. Ne kadar Avrupa Birliği özelleştirmede bizim ağır hareket ettiğimizi söylüyorsa da AB önce kendi üyelerine baksın; özelleştirmede rekor Türkiye’nindir. Bizim iktidarımızındır. Biz engellemelere rağmen hızla yürüyoruz. Devleti ticari hayatın içinden çeken iktidarız. Kendimize ileri vizyon koyuyoruz.”
Şimdi güler misin, ağlar mısın? Başbakan’ın kaynak çeşitlendirmesinden bahsettiği şey borç almak ve özelleştirme yapmak. Türkiye’nin tasarruf oranlarının yerlerde süründüğünü bırakın başkalarını, bizzat Ali Babacan söylediğine, üretim ekonomisinin de kemikleri kırıldığına göre, zaten başka bir kalem de yok.
Nasıl bir mantık ki, kamuya ait değerleri satıp savmakla övünüp, bir de bunu yeterli bulmayanlara nazire yapıyor? Öyle bir konuşuyor ki, tek bir ifadeyle özetlenebiliyor: En iyi biz satarız…
Oysa tüm konuşmalarda atıfta bulunulan ve bizzat Gazi Mustafa Kemal tarafından gerçekleştirilen ilk iktisat kongresindeki kararlar neydi? Hatırlayalım:
“- Hammaddesi yurtiçinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması gerekmektedir.
- El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmelidir.
- Devlet yavaş yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ haline gelmeli ve özel sektörler tarafından kurulamayan teşebbüsler devletçe ele alınmalıdır.
- Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir Devlet Bankası kurulmalıdır.
- Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması gerekir.
- Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır.
- Sanayinin teşviki ve milli bankaların kurulması sağlanmalıdır.
- Demiryolu inşaat programına bağlanmalıdır.
- İş erbabına amele değil, işçi denmelidir.
- Sendika hakkı tanınmalıdır.”
Sonuç? 15 yılda fabrikaları olan, dış ticaret fazlası veren, yepyeni bir Türkiye… Başbakan’ın satıp savdığı, insanların haklarını gasp ettiği Türkiye’nin sonucu ne? Brüt dış borç, 2013 ikinci çeyrek sonu itibariyle 367 milyar 343 milyon dolar. 2012 sonu itibariyle iç ve dış borç yükü toplam 1 trilyon TL. Başbakan’ın övündüğü satıp savılanlar da cabası. O zaman yorum sizin: İki kongre arasındaki farkı bulun.
FACEBOOK YORUMLAR