Hani çok bilinen bir fıkra vardır ya... Adam külüstür aracıyla önündeki son derece lüks araca çarpar ve öndeki aracın sürücüsü inince yalvar yakar olur. Aracını satsa farını ödeyemeyeceğini söyler ve sonunda affedilir.
Ardından ilk ışıklarda gelip tekrar arkadan çarpınca kafasını camdan çıkarıp ‘Ağabey benim ben, yabancı değil’ diye seslenir. İşte elektrik fiyatlarına gelen artışlar ve tartışma tamda bu kıvama döndü.
EPDK Başkanı Mustafa Yılmaz bir açıklama yaptı. 2019 senesinde, yıl sonuna kadar başka zam olmadığını açıkladı. Bu sözünün arkasında ne kadar duracak bilmiyoruz; zira onu biraz da koşullar belirleyecek.
Hele ki enerji şirketlerinin, inşaat sektörleriyle birlikte BDDK’nın belirttiği 46 milyar TL’lik borcun bankalarca takibe alınmasını istediği bir dönemde... Şimdi ‘ne var bunda’ diyeceksiniz.
Meseleyi neresinden tutalım? Öncelikle zaten elektrik piyasasında fiyatlar üç ayda bir belirleniyor. Yani Ekim başında yapılan zamlardan sonra, yeni bir fiyat olağanüstü şartlar olmazsa zaten 2020’nin ilk ayında belirlenecek.
Yani uygulama gereği zaten 2019’da başka zam yok. Yemin etseniz başınız ağrımaz. Fakat bunu bir lütufmuş, iyilikmiş, müjdeymiş gibi yansıtmak çok dürüstlükle bağdaşmıyor. Dediğim gibi ayrıca gelişmelerin yeni bir zammı tetikleyip tetiklemeyeceğini, olası maliyet artışlarında enerji şirketlerinin bunu nasıl karşılayacağını bilmediğimiz de ortada.
Olay bunda da bitmiyor ki... Sözcü Gazetesi 1 Ekim 2019 tarihinde, son zamla birlikte 2018 – 2019 artışlarını toplayan güzel bir haber yapmıştı. Peki orada ne görüyoruz? Uygulama gereği 3 ayda bir yapılan fiyat ayarlamaları ertelenen İstanbul seçimlerinin bitimine kadar hayata geçirilmiyor.
Madem ki kural bu adama sorarlar: Neden uygulamadınız? Zam yapısın demiyorum. Ama seçim dönemi zam yapmamanın da, karşısındaki insanları ne yerine koyduğunun açıklanmasını istiyorum.
Ardından arka arkaya gelen zamlar da malum... Mesele o kadar çığırından çıktı ki, doğalgaz ve elektrik fiyatlarındaki artışlar en sonunda İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan’ı bile çileden çıkardı. Bile diyorum zira genellikle bu konularda daha ihtiyatlı davranmayı tercih ediyorlar.
Fakat günün sonunda karşımızda birkaç gerçek var. Birincisi bu artışların, maliyet ve pazar daralması baskısı altındaki reel sektör tarafından karşılanmasının mümkün olmadığı. İkincisi gelişmelerin yeni bir zamma neden olup olmayacağı, yapılmazsa, nereden sübvanse edileceğinin bilinmediği.
Üçüncüsü seçim dönemindeki birikimlerin bize nasıl yansıyacağı... Dördüncüsü bir kurumun başındaki ismin, bizi sağ yerine koymaya ne kadar cesaret edeceği... Beşincisi bu sorunun bankalara olan borçları nasıl etki edeceği...
Ve son olarak kağıt üzerinde enflasyonu düşen, ama gerçek hayatta maliyet baskısı altında ezilen reel sektörden vatandaşa kadar her kesimin bu işin altından nasıl kalkacağı sorusunun yanıtının olmadığı...
Ne güzel memleket değil mi? Sorusu çok, cevabı herkesçe malum, ama kimse gıkını çıkarıp yanıtı veremiyor.
FACEBOOK YORUMLAR