Yemek ile tıkınmak arasındaki farkı karıştıran ve bunun bir kültür ve sofra adabının parçası olduğunu ıskalayan anlayış içerisinde, ekonomiyi de aynı tondan konuşur hale geldik. Oysa bizim perhize ya da aşırı yemeye değil, sağlıklı beslenmeye ihtiyacımız var. Rakam yükseldikçe ya da faizdeki gibi düştükçe her şeyin normal olduğunu zanneden bir zihni yaklaşımın çarpık sonuçlarını yaşıyoruz.
Öncelikle ekonomi dediğinizde aklınıza gelen ilk eylemin planlama olması gerekir. Ama biz daha yüksek büyümeden, daha çok ihracattan, daha çok üretmekten, daha çok tüketmekten bahseder durumdayız.
İşte başımıza ne geliyorsa da bundan geliyor. Plansız bir anlayış içerisinde günlük bulduğu parayı yiyen, bütçeyi para bulmak zanneden, bütçe yönetmeyi de kasada ne var ne yok onun üzerinden hesaplayan, ama paranın maliyeti olduğunu bilmeden harcayan bir yaklaşımın çıktılarını görüyoruz.
Seçim süreci yaklaştıkça bu söylemin daha garip bir hal aldığına, hatta ekonomi yönetimi tarafında her şeyin yolunda olduğunu anlatmak adına abartılarak anlatıldığına ve bu haliyle az kalan güvenin de yerle yeksan edildiğine şahit oluyoruz.
Son olarak batarya fabrikasının açılışında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları oldu. İnanın bana ben bir batarya fabrikası açıyor olsaydım, günlük bu tür sorunlardan bahsetmez, vizyoner bir biçimde geleceğin teknolojileri ve ekonomisi adına öngörüleri anlatmayı tercih ederdim.
Bunu bir gazeteci olarak ben böyle düşünürken, ne yazık ki ekonominin başındaki isimler, batarya fabrikasından ya da bunun getirisi olan ekonomiden iki cümle söz ettikten sonra, meseleyi seçim konuşmasına çevirmeyi tercih ediyorlar. Çok acı ama gerçek.
Peki diyelim ki ona da tamam. Konuşulan ne? İfade şu: “Ülkemizin sanayisini, tarımını, enerjisini, altyapısını büyütmeden soframıza koyduğumuz ekmeği büyütemeyiz.” Doğru mu, doğru ama eksik. O eksik hali de zaten neden evin bir türlü derlenip toparlanmadığının kanıtı niteliğinde.
Çünkü bizim ekmeğimizi büyütmek için bunlarla ilgili hamleler yapmamız gerekiyor ama o hamle büyütmek değil. Planlı bir kalkınma modeli içinde, rekabet edebilir, verimliliğini arttırmış, katma değer yaratan faaileyetler gerçekleştirip, sonuçta da bir büyüme rakamı elde etmenin ötesinde kalkınmaktır.
Türkiye’nin sanayisini büyütmesi gerekmiyor. Kalkındırması, rekabet edebilir ve sürdürülebilir bir hale getirmesi ihtiyacı var. Tarımını büyütmesi gerekmiyor. Teknolojiyi ve insan kaynağını doğru kurgulayıp, tarım topraklarından en fazla verimi alıp, planlı bir üretim içinde ithalata ihtiyaç bırakmayan, üretenin ürettiğinden para kazandığı, insanların da makul fiyatlara ürünlere ulaştığı bir yapı kurmamız gerekiyor.
Ülkemizin enerjisini büyütmemiz de gerekmiyor. Yenilenebilir enerji kaynağı potansiyelini doğru kurgulayıp, enerji eğilimlerinin yerelde üretim tüketim üzerine kurgulu olduğunu görüp, Çoruh’ta görevsiz barajlardan enerji üretip İstanbul’a taşımanın modasının geçtiğini bilmemiz gerekiyor. Peki altyapı? Onun da büyümesi şart değil.
Altyapının da planlara uygun olarak geliştirilmesi, çok değil, doğru altyapının kurgulanması, bu altyapının geleceğin teknolojisiyle donatılması ve verimlilik üzerine ekonomi yaratmasının sağlanması lazım geliyor.
Tüm bunların sonucunda zaten büyüyen ve kalkınan bir ekonomiye ulaşırsınız. Rakamlar ekonominin kendisi değildir. Büyümeyi yakaladığınız için müreffeh olmazsınız. Sağlıklı ve kalkınan bir ekonomi yarattığınız için büyürsünüz. Yani hedef rakamsa sonuç ortada. Ama amaç doğru süreçle nitelikli sonuç yakalamak olmalı. Devamı şova girer.
[email protected]
Not: Sevgili dostlar katılacağım bir zirve nedeniyle iki gün sizlerle olamayacağım. 28 Nisan Cuma günü yeni yazımızda görüşene dek izninizi rica
FACEBOOK YORUMLAR