Türkiye ekonomisinin en büyük sorunu ne desem; herkesin yaşadığı çerçevede vereceği bir cevap vardır. Çünkü ekonomi öyle bir başlıktır ki, işin uzmanları detayları bir biçimde analiz yaparken, sade vatandaş yaşadığıyla doğru orantılı olarak yanıt verir.
Esasen bu son derece doğal ve zaten sadece bizde değil, genellikle gelişmekte olan ülkelerin tamamında da siyasetçiler bunu kullanarak vatandaşın gönlünü popülizmle hoş ederek günü kurtarırlar.
Oysa ideal olan insanlara gerçeği, anlayacakları bir lisan kullanarak, onları yok saymadan ve sade bir biçimde anlatmaktır. Ne yazık ki ekonomi yorumlayanlar da, ekonomi yönetimi de süsle iktisadi terimlerin arkasından koşarlar.
İktisatçıların söyledikleri anlaşılmadığı için meselenin ciddiyeti anlaşılmaz, siyasetçiler de bu terimlerin gölgesine saklanarak sorunları çok karmaşık bir halde sunup ‘sen anlamazsın’ oynarlar.
Fakat mesele basittir. Ben dünyanın en büyük ekonomistlerinin ev kadınları olduğunu düşünürüm. Çünkü o dar bütçelerle yaptıkları yönetimler, ülkeleri, şirketleri yönetenlere ders niteliğindedir.
Tüm bunların altını çizdikten sonra gelelim başlığa da konu olan soruna. Yani strabismus problemine... Böyle söyleyince eminim birçok kişi arama motorlarına bakıp ‘bu ne’ diye sorguladı. İşte tam da anlatmak istediğim buydu.
Ekonominin en büyük sorunu strabismus; yani şaşılık. Bakın böyle söyleyince nasıl da anlaşılıyor değil mi? Meselelere şaşı bakan bir ekonomi kadronuz varsa, Nasreddin Hoca’nın tabiriyle ipe un serenleriniz de çok olur.
Böylesi ortamlar hamasete kapı açar; popülizmle beslenir ve yalanla da son bulur. İki temel örnek vereyim. Mesela bunlardan biri Merkez Bankası’nın son açıkladığı (PPK) Para Politikası Kurulu’nun toplantı özetindeki ifade.
Diyor ki PPK: “...küresel barış ortamının yeniden tesis edilmesi ve enflasyonda baz etkilerinin ortadan kalkmasıyla dezenflasyonist sürecin başlayacak.” Yani enflasyon tamamen savaştan kaynaklanıyormuş. Daha önce de pandemiden kaynaklı olduğu gibi.
Eğer bunu düşünüyorsanız ya çok profesyonel bir yalan söylüyorsunuzdur ya da meseleye şaşı bakıyorsunuzdur. Çünkü bunlar ancak enflasyonu körükleyen, yukarı doğru ivlemelenmesine neden olan etkilerdir.
Enflasyonun girdi maliyetlerindeki yükseliş kadar, üretimsizlikten kaynaklandığı bir ülkede yaşayıp, ithalata bağlı girdi maliyetlerindeki artış ve döviz ihtiyacıyla, hatta kamunun vergi yüküyle birlikte körüklendiğini görmek durumundayız.
Ama ‘bizim suçumuz yok’ oynanacak ya ilave sorunları dile getirip, ana sorunu yani ekonominin yanlış yönetildiğini gözlerden kaçırmaya kalkarsanız, sorunu da çözemezsiniz.
Bir diğer örnek de şeker meselesi... Bunun da spekülasyon olduğunu, bazı fırsatçılar kaynaklı sıkıntılar yaşandığı dile getiriyorsanız şaşısınız demektir. Çünkü bunun kapatılan şeker fabrikalarından tarım sektöründeki hatalarınıza kadar bir dizi sebebi var.
Vatandaşın sesi çıkmasın diye şekeri piyasaya sürüp, imalatta kullanılan şekerin raf fiyatının 2,5 katı fiyata satılmasına neden oluyorsanız bu spekülasyon değil, sorunu gizlemedir. Tıpkı elektrik fiyatlarındaki artışı tüketiciye değil, salt reel sektöre yükleyip sonuçta hayat pahalılığına da neden olan enflasyonu körüklediğiniz gibi.
Oysa bir gerçek var ki şeker bulunamıyor. Hatta hijyen nedeniyle çay içilen mekanlara getirdiğiniz paketli şeker hiç bulunmuyor. Bunun nedeni de fırsatçılar değil, yanlış tarım politikaları ve kapatılan üretim tesisleridir.
Bu örnekler o kadar çoğaltılabilir ve ekonominin her aşamasında verilebilir ki... Zaten öyle bir Hazine ve Maliye Bakanı’na sahibiz ki, sorun konuşmamak için gözler kalbin aynasıdır ile başlayıp nasıl da tatlı tatlı gülerdin yüzüme şarkılarını söyleyerek ortalarda dolaşıyor.
Sonuç mu? Hızla çözümden uzaklaşan, sorunları görmeyen ya da kendine göre yorumlayan strabismus rahatsızlığına sahip bir ekonomi yönetiminin gölgesinde, iktisaden perişan olan bir vatandaş ve reel sektör gerçeği. O yüzden ekonominin bir numaralı sorunu ne finansman ne başka bir şey. Sadece şaşılık.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR