Büyük finansal, tahsilat ve iş hacmi problemi yaşayan Türkiye ekonomisi, virüs gündemiyle şu an itibariyle tamamen durdu. Kabul edilmek istenmese de bu durgunluk vatandaş nezdinde açıkça kabullenilmiş vaziyette.
Aksi takdirde zaten kronik sorunu işsizlik olan bir ülkenin bireyleri arasında yapılan araştırma, işsizliği virüsten daha büyük tehdit olarak görme sonucunu ortaya çıkarmaz. Yapılan ufak düzenlemelerle, bazı vergi, icra, iflas gibi ayrıntılarla sorun ötelendi ve doğru da yapıldı.
Fakat sistematik bir düzelmeye gitmezseniz, bunun da faturasının çok ağır olacağını, zaten delik deşik hale gelen bütçenin bu haliyle döndürülemeyeceğini tahmin etmek zor değil. İç piyasada tüketim o kadar sınırlı hale geldi ki, bu mesele konuşulmuyor bile.
En çok tüketilen ürünlere baktığınızda gıda ve temizlik ürünlerini görüyorsunuz. Bunların düşük ve sahte bir enflasyon yaratmak için, enflasyon sepeti içerisindeki ağırlıklarının defaten düşürüldüğünü dikkate alırsanız, günün sonunda enflasyonda gerileme bile çıkarsa şaşırmayın. Elbette kağıt üzerinde...
Şimdi virüs meselesinin biraz başlarına dönelim. Bizde vaka görülmeden önce, hatta İtalya üzerinden Avrupa’ya da sıçramadan evvel biz harikalar yaratıyorduk. En azından öyle deniliyordu. Çok büyük bir fırsat yakalamıştık da, Çin’in boşalttığı alanı dolduracaktık da, bla, bla, bla...
Hatta Bakan Albayrak tüm dünya çökerken, Türkiye’nin bir yıldız gibi parladığını anlatmaya başlamamış mıydı? Ben mi yanlış hatırlıyorum? Gariptir vaka dünyayı sardı, ama bizim söylemlere baktığımızda halen ihracat odaklı bir yapıyla bu işi aşabileceğimiz nutukları atılıyor. Bunu söyleyen siyasetten iş dünyası temsilcilerine kadar yetkisiz sorumlulara duyurulur: Dünya kapandı beyler, bayanlar; dünya kapandı...
Dönüp iç piyasa yapımıza baktığımızda ise halen ithalata teslim bir fotoğraf verdiğimizi biliyoruz. Nereden biliyoruz? Stoklar tüketip, üretimde biraz kıpırdama başladığı anda dış ticaret açığı, bağlantılı olarak da cari açık probleminin baş göstermesiyle görüyoruz.
Oysa Sağlık Bakanı’nın müjde gibi açıkladığı aşı ve solunum cihazı çalışmaları bize çok büyük bir ders veriyor. Kaynak tercihleri dahil... Buradaki çalışmaların startuplardan çıkması ve Türkiye’nin istenirse her şeyi üretebilme kabiliyetini haiz bir reel sektöre sahip olduğunun en açık göstergesi. Ne var ki burada kaynak yönetimi kritik bir başlık haline geliyor.
Şimdi tüm bunları alt alta koyduğumuzda ekonomi durmuşken önümüzde büyük bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Krizin fırsatı olur mu; elbette olur. Çünkü bunu değerlendiremezsek, sonrasında büyük bir faturanın önümüze geleceğini biliyoruz. Öyleyse faturayı ödemeye değer bir durum yaratmamız lazım.
Mesela Başarsoft firması, dünya devlerinden önce Türkiye’deki yaşlı nüfusu nokta atışı bir biçimde yerli yazılımla ortaya koydu mu? Koydu...Hoş zaten devlere de hizmeti veren bu yerli firmaydı. Bu sadece bir örnek. Ben bu örneğin bile üretimden yazılıma her alanda yerli firmalara güvenmenin boş bir hayal olmadığını, aksine sahiplenilmesi gereken bir başlık olduğunu bize gösterdiğini düşünüyorum.
Şimdi yerli yazılım şirketlerini de kullanarak yapalım sanayi, tarım ve işgücü envanterlerimizi; çizelim haritamızı; böylece orta vadede stratejik sektörleri belirlerken, kısa vadede de yerli tedarik oranını artırmayı başaralım. Kıt kaynaklarımızı da buraya yöneltelim.
Çünkü bu sistem, ortaya çıkacak faturayı hem ödemeye yarar, hem de kalıcı bir gelir kurgusu ile sağlıklı bir ekonomiye yolculuk için avantaj sunar. Takribi 3 ay boyunca vatandaşı finanse etmenin gereği açık. Film bittiğinde, doğru işleri yaparsak, ithal sorununu elzem malzeme seviyesine çekip, bu işten görece kazançlı çıkabiliriz.
Böylece de kısa vadede hayal olan ihracat gerçeğini, tersine çevirip, iç piyasaya yönelik hakimiyet kurabiliriz. Korumacılığın arttığı bu süreçte konuşmaya geç bile kaldık. Yıllar önce ironi yaparak ‘en büyük ihracatı iç pazara yapın’ diye yazdığımda, bazı sivri akıllılar ekonomi dersi vermeye kalkmışlardı.
Oysa ben o gün de iç piyasasında güçlü olmayanın, dışarıda kalıcı ve kazançlı iş yapamayacağı savını ortaya koyuyor, iç piyasanın ithalata teslim olduğunu anlatmaya çalışıyordum. İç piyasanız ithalata teslim iken, dışarıda katma değer bulmanız hayaldir.
Hele ki koşullar bugünkü noktaya geldiyse, dış pazarların hayal olduğu ortamda, asıl iç piyasayı yerlileştirmenin yolunu açmalısınız. Gelin o gün olduğu gibi yine hamaset yapmak yerine, bu fırsatı değerlendirelim. Bari sıkıntı çektiğimize değsin de, tünelin ucundaki ışık trenin ışığı olmaktan çıksın.
FACEBOOK YORUMLAR