Türkiye’nin belki de yakın tarih içinde en çok utanacağı meselelerin başında atanamayan öğretmenler konusu geliyor.
Bir tarafta çok ciddi bir öğretmen açığı, öte tarafta açığı bile karşılamaktan uzak sayısıyla atanmayı bekleyen öğretmenler…
Her seçim döneminde ‘müjde’ olarak verilen ‘atanacaksınız’ havucu ve ardından ‘nereden çıkarttınız’ tavrı… Her seçim öncesi aynı şeyi yapıyorlar. Hemen çok uzağa gitmeden bir seçim öncesine ve sonrasına bakalım.
8 Mart 2011… Memur-Sen, dönemin Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’ya gidip, sorunu anlatıyor. Çubukçu, konuyu Bakanlar Kurulu’na götüreceğini söylüyor. Seçime yaklaşılıyor. 2 Haziran 2011… Çubukçu revizyona gidiyor ve 15 bin öğretmenin atacağını beyan ediyor.
Oysa aynı Bakan 22 Aralık 2010 tarihinde, Meclis Genel Kurulu’nda bakanlık bütçesi ile ilgili yaptığı konuşmada 55 bin öğretmenin atanacağını açıklıyordu. Seçim geçiyor; verilen söz unutuluyor. Eylül 2011’de sınav açılıyor. 55 bin 718 başvuru uygun görülüyor; 11 bin 475 kişi atanıyor. Elbette bunların da birçoğu sözleşmeli…
Ardından kabinede değişime gidiliyor. Bakan Ömer Dinçer oluyor. 20 Ocak 2012’te atanmayan 300 bin öğretmenden 17 bininin atanacağı söylüyor. Medyada konu müjde olarak yansıtılıyor.
Aynı Bakan Dinçer, 28 Eylül 2012’de eğitim fakültelerinden mezun olanların atama beklentisi üzerine bir beyanat daha veriyor. Üniversite mezunlarının hepsinin devlet tarafından istihdam edilemeyeceğini söylüyor. Meşhur tavsiyesi ise başka iş bulmaları…
Şimdi seçimlere kısa süre kala mevcut Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı açıklama yaptı:”Ağustos’ta 40 bin öğretmen atayacağız.” Aynı saatlerde TBMM’ye MEB yasa taslağı sunuluyor.
Taslağa göre durum şu: “Aday öğretmen önce en az bir yıl çalışacak. Sonra disiplin cezası yoksa ya da performansı yeterliyse sınava girmeye hak kazanacak. Başarı olurlarsa atanacaklar. Başarılı olamayan bir başka il ve ilçede görevlendirecek.” Demek ki o ilçenin başarısız öğretmene ihtiyacı var. Neyse devam edelim.
“Bu kişilere bir yıl içinde tekrar sınav hakkı verilecek. İki kere üst üste sınavda (yazılı ve/veya sözlü) başarısız olan aday öğretmen unvanını kaybedecek ve memuriyetle ilişiği kesilecek.” Ne güzel çözüm değil mi? İki yıl çalıştır, istemediklerini sözlü sınavda ele, sonra da atanamayan öğretmen sorununu çöz.
Buna sadece bizim memlekette değil, dünyanın her yerinde ‘kurnazlık’ derler. Her şeyden önce eğitimci olarak mezun ettiğin insanı, tekrar sınava sokmak, en hafif tabiriyle terbiyesizliktir. Yetersiz oldukları iddia ediliyorsa, o zaman da adama ‘niye mezun ettin’ diye sorarlar.
Hatta başka sorular da gündeme gelir. O zaman onları da sıralayalım: Mesela bu atanacağı söylenen öğretmenler, eğer atanırlarsa kadrolu mu olacaklar, sözleşmeli mi? Hali hazırda sözleşmeli çalıştırılıp, kadro bekleyenlerin durumu ne olacak?
Bakan 40 bin atamadan bahsediyor. Öğretmen açığı ortada olduğuna göre peki emekli olanlar ne olacak? Bu sayı mevcut kadroya ilave mi, emekliler düşüldükten sonraki rakam mı? Öğretmensiz okullar bir yanda, boş geçen derslere branşı dışı iteklenen öğretmenler öte yanda, standart 25-30 öğrenci iken, 60 kişilik sınıflara giren ve böylece iki öğretmen yerine tek öğretmen kullanılan sınıflar bir yanda…
Bu tablonun içinde öğretmen açığı gerçekten ne olacak? Eğitim-öğretim/verimlilik hesabı yapıldığında ortaya çıkacak sıkıntıyı nasıl aşacağız? Mezun, ama yetersiz çocuklar, gerçekten ihtiyacımız olan şey mi?
Çocuk işçiler gerçeğinden hareketle, mevsimlik işçi olarak daimi göç halinde olan, okullarına uğramayan, ama yok sayılmayıp, mezun edilen çocukları ne yapacağız? Öğretmensiz okullar, başka branşın öğretmenleriyle geçiştirilen dersler, aynı iktidar döneminde değişen 4 bakanla, farklılaşan 4 ayrı eğitim modeli…
Şimdi tüm bunları alt alta koyduğunuzda tespit ne? Yine seçim öncesi, yine havuç gösteriliyor ve Bakan Avcı aracılığıyla Türkiye’de yine umut tacirliği yapılıyor. Olayın tanımı ise üç kelimede gizli: Eğitime seçim atamaması.
FACEBOOK YORUMLAR