Son günlerde dolar / TL makasında aleyhimize gelişen bir fotoğrafla karşı karşıyayız. Bununla ilgili farklı yorumlar var. Fakat bunlardan bir tanesinin çok da geçerli olmadığını düşünüyorum. O da Merkez Bankası’nın faiz kararı…
Türk Lirası’nın dolar karşısında değer kaybetmesinin bir kaç nedeni var. Bunlardan birincisi dünyada FED ve Avrupa Merkez Bankası’nın net tavrını sürdürmesi. Bunun acil dolar ihtiyacı olan Türkiye gibi ülkelerin para birimlerinde baskı yarattığı biliniyor.
Mesela Mısır’da yüzde 50 devalüasyon oldu. Mısır ile birlikte gelişmekte olan ülkelerdeki değer kayıpları da açık. Çünkü önümüzdeki süreçte hem rahat dolar bulunamayacak; hem de bulunanlar çok maliyetli olacak.
Bizde ise bu denli bir sıçrama olmadı. Bunların başında serbest kur adı altında uygulanan sabit kur uygulamasının ve kura müdahalenin büyük rolü var. Fakat tıpkı depremde olduğu gibi burada biriken stress ve enerji artıyor.
Daha kötüsü göstergelerimiz gerçeklikle ilgisini kestiği için, ne kadar büyük oranda bir stres biriktiğini ve nasıl bir kırılma olacağını tahmin etmek güçleşiyor. Bunu besleyecek yeni nakit akışının sağlanmasındaki güçlük de, buradaki bir kırılmanın ihtimal olarak güçlendiğini bize anlatıyor.
İşte bu durum TL’nin dolar karşısında, tüm önlemlere rağmen değer kaybetmesine yol açıyor. Ayrıca meseleyi sadece dolar bazında düşünmeyin. Gizlenmiş bir dolar yatırımı ve dolarize olunma hali var. O da kur korumalı mevduat hesabı.
BDDK’nın son açıkladığı verilere göre burada 1,5 trilyon TL’lik bir mevduat birikti. Bu paranın enflasyon ya da dolar kuru garantili olduğunu düşünürseniz, yaklaşık 8 milyar doların daha yatırımcının portföyünde olduğunu düşünerek hesaplama yapmanız gerekiyor.
Çünkü yarın burada bir vazgeçiş söz konusu olursa, yüksek ihtimalle kur korumalı mevduattan çıkanlar dolara yönelecek. Bu da dolar / TL kuru üzerinde bir baskı yaratacak. Olayın sürdürülebilir olmaktan çıktığını ve kaynak yetersizliğini düşünürseniz, bunun da kur üzerinde bir baskı oluşturduğunu görürsünüz.
Ayrıca ülkede ne enflasyon rakamı, ne kur, ne faiz, hiçbiri ekonominin gerçeklerini yansıtmıyor. Bunun da normal risk algısını artırması, üzerine de CDS puanının eklenmesiyle birlikte ekstra bir başka baskı oluşturuyor.
Tüm bunların gölgesinde Merkez Bankası’nın dünyanın tersine faiz düşürmesi meselesine gelince, bunun çok uzun zamandır etkisi kalmayan bir faktör olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
Hem açıklanan faizle, uygulanan faiz arasındaki uçurum, hem de göstergelerin yanlış olduğu kanaati hakim olduğu için çoktan fiyatlanmış bir başlıkla karşı karşıyayız. Şimdi Merkez Bankası faiz düşürdü diye doların yükseldiğini düşünmek, yapılan hareketi gereğinden fazla ciddiye almak olur.
Şu fotoğrafta gözüken en büyük risk ve kabullenişler ne diye sorarsanız, yanıtın bencesi biraz farklı. Ekonomi yönetimi kurda ‘gittiği kadar’ oynuyor ve seçimlere kadar bunu sürdürmeye çalışıyor. Bu aşamada da büyük ve anlamsız maliyetlerin altına giriyor.
Yani bu haliyle bir kırılmayı kabullenmiş gözüküyor. İkinci kabulleniş ise, dünya ile ters istikamette, ama mali yapısı ve ihracat pazarları sebebiyle aynı gemide olduğunu düşünürseniz boşa kürek sallayarak stagflasyonu kabullenmiş gözüküyor.
Çünkü farklı bir gemide değilseniz ve sadece geminin arka tarafına doğru yürüyorsanız, rotanız değişmez. Sadece kendinizi kandırırsınız. Yaptığımız da bu.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR