Merkez Bankası, beklenenin de önüne geçip, politika faizini yüzde 10,5 seviyesine çekti. Ardından da açıkladı: Bir kere daha bunu yapıp, bu dönemin sonuna geleceğiz? Bundan ne anlıyoruz?
Faizi söylendiği gibi tek haneye çekecekler ve orada duracaklar. Peki şimdi ne oldu? Bu sayede hedeflediklerimize ulaştık mı? Buna bakalım ama öncelikle düşük faiz uygulamasının gerçek olup olmadığına göz atalım.
Öncelikle düşük faiz elbette her ekonominin isteyeceği bir şeydir. Bilhassa üretimin canlı tutulabilmesi, tüketimin ulaşılabilir olması gibi etkenlerle, her ekonomi yönetimi ve ülke bunu öncelikler.
Ama bir şeyin düşük olarak nitelendirilebilmesi için önce olması gerekir. Türkiye’de açıklanan faize baktığımızda düşük faiz değil, ‘yok faiz’ uyguluyoruz. Çünkü resmi rakamlara göre yüzde 83,5 enflasyon olan bir yerde, bunun 1 -2 puan altında ya da üstünde uygulama yapabilirsiniz.
Altına çeker rekabetçi olmak adına eksi faiz uygularsınız; üstüne çıkarır mevduat toplama hedefinizi anlatırsınız. Fakat bunun olabilmesi için öncelikle gerçekçi bir faiz oranınız olması gerekir.
Enflasyonunuzun 10 puan üzerinde iseniz yüksek faiz veren ülke olarak nitelendirilebilirsiniz. Ama 70 puan altında tavır sergilediğinizde düşük faiz uygulayan yapı sergilemezsiniz. Mevduat toplayamadığınız gibi, rekabetçi olmayı da başaramazsınız. Çünkü oradaki tabloya ancak batan geminin malları muamelesi yapılır.
Ekonomi yönetimi politika faizini bu noktaya çekti de; piyasadaki uygulamaya yansıdı mı? Bir takım zorlamaları ve rakamları esas alırsanız; hayır. Zira ya kredi vermek istemeyen bir finans kesimi, ya söylenenden çok daha yukarıda faiz oranlarını, başka kalemler adı altında uygulayan bir yapı ya da zarar riskini alan kamu bankaları gerçeği önünüze gelir. Olan da bu…
O nedenle baştan düşük faiz uygulamaktan değil, hiç faiz vermemekten bahsedebiliriz. Peki bu durumda kur korumalı mevduat gibi enstrümanlarla yapılan uygulamayla, Merkez Bankası’nın söylediği gibi liralaşma türü hedeflerimize ulaştık mı?
Yine araştırmalar gösteriyor ki; yüzde 50’ler civarında gezen dolarizasyon, faiz hamlesi ve ardından geliştirilen bankacılık ürünlerinin devreye sokulmasıyla yüzde 70’lere vurdu. Yani ekonomiyi daha çok dolarize ettik. Ayrıca belirtmek isterim ki, farkını verdiğiniz için kur korumalı mevduattaki paranın tamamı dolara yatırım yapılmış statüsündedir.
Aradaki farkın yılın geride kalan kısmında bütçeye 85 milyar TL’lik ek fatura çıkarmış olması da bundan başka bir manaya gelmez. En azından göstergelere göz attığınızda, şapkanızı önünüze koyup düşünmeniz gereken bir tabloyla karşı karşıyayız.
Ülkeyi daha çok dolarize edip, döviz mevduatları eritememe gerçeği önümüzdeyken ve aradaki farkı da zarar yazarak cepten karşılarken son bir yılda ortaya konulan tezin hiç bir yanı sonuç vermemiş.
Geçen sene ile bu seneki rakamları mukayese edelim. 2021 Eylül itibariyle faiziniz yüzde 18 iken, ülkede enflasyon yüzde 19,5 imiş. 2022 Eylül’de fazinizin yüzde 10,5, enflasyonunuz yüzde 83,5 olduğu bir tabloya ulaşmışsınız.
2021 Eylül itibariyle dolar / TL kuru 8,8 imiş, 2022 Eylül itibariyle 18,5 seviyesini görmüşsünüz. Özetle ne düşük faiz uygulamış ve bunu hayata geçirebilmişsiniz; ne ülkeyi reel sektörü finanse eder hale getirmişsiniz; ne doları tutabilmişsiniz; ne de enflasyonu.
Peki sonuç ne? Ortada bir başarı olmadığı kesin de, bundan acı olan şu tabloyu görüp ‘hata yaptık’ deme kültürünün olmaması. Bunun da tek bir neticesi oluyor. Daha çok bütçe açığı, daha çok faiz ödemesi, daha az kazanç sağlayan bir ülke, daha çok zam ve daha düşük bir satınalma gücü ve daha da dolarize olmuş bir ekonomi. Bir inat uğruna değer miydi?
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR