Beklenen o gün geldi. Günlerdir başta internet medyası ve sosyal medya aracılığıyla başta olmak üzere, tüm basın yayın organlarında ‘fırsat çığlıkları’ atılarak sunulan alışveriş günü... Bazı firmalar konuyla ilgili tatmin olmamış ki, bu kampanyaları bir kaç günü bile yaydı.
Şunu kabul ediyorum ki, iç piyasada alışveriş hacmi açısından zor günler yaşanıyor. Tüm özel günlerde olduğu gibi firmalar, bunu vesile ederek, belki cirolarını arttırmanın peşine düşüyorlar. Bunda kızılacak bir şey yok.
Dünyadaki adıyla ‘Black Friday’, yani kara Cuma... Tarihi 1952 yılında ABD’ye dayanıyor. Bir iddiaya göre adı 1961 yılında Philadelphia’daki indirim günlerinden kaynaklanan çıldırtıcı trafiğe dayanıyor.
Oysa bizim çıldırmak için Cuma’yı da, senenin bir gününe de beklememize gerek yok. Bilhassa büyükşehirlerde trafik her gün ve günün her saati çıldırtıcı. İşin latifesini bir kenara koyarsak, ortaya konulan kampanyalara dikkat çekmek gerekiyor.
Öncelikle gerçekten bir ürüne ihtiyacı olanı, bununla ilgili alma niyeti bulunanı, kaynağını bulup, fiyat araştıranı ve oluşacak bir olanağı değerlendirenleri, bu sözlerimin dışında tutuyorum.
Benim uyarıda bulunmak istediğim kesim, ‘ucuz’ adı altında gerek gerçek mağazalardan, gerekse de internet üzerinden dolduruşa gelerek gereksiz alışveriş yapacaklara... Bunların sayısının azımsanmayacak ölçüde olacağını tahmin ediyorum.
Öncelikle daha önce bir fiyat araştırması yapmadıysanız, size sunulan fiyatın cazip olup olmadığını anlayamazsınız. İkincisi ihtiyacınız olmayan bir ürünü almanız, sizin için fiyatı ne olursa olsun pahalı bir harcama olacaktır.
Üçüncüsü her zaman dile getirdiğim ve bıkmadan yine altını çizeceğim bir gerçek var. Bir ürünün fiyatının ucuz ya da pahalı olması, sizin cebinizdeki parayla doğru orantılıdır. Yani asgari ücret alan bir insan için, bir gömleğin fiyatının 200 TL’den 90 TL’ye düşmesi bir anlam ifade etmez. Gelir kaleminin içinde o ürün yine pahalıdır.
Bu nedenle gereksiz harcamalardan kaçınmak gerekiyor. Neden mi? Raporlara yansıyan “2019 Ocak-Ekim döneminde toplam 1 milyon 205 bin 253 vatandaş daha bankalara olan kredi kartı ve tüketici kredisi borcunu ödeyemediği için icra takibine alındı. Son 5 yıl içinde takibe alınan ve borcu halen devam eden vatandaş sayısı ise 3 milyon 667 bin 827 oldu” gerçeği ortada duruyor.
Neden mi? Yine raporlara göre: “1 Ocak-10 Kasım 2019 günleri arasında UYAP üzerinden açılan icra dosyalarının sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5.9 oranında artarak 7 milyon 894 bine ulaştığına işaret edildi. Aynı dönemde sonuçlanan dosya sayısı 5 milyon 100 bin olarak gerçekleşirken, icra dairelerinde 11 Kasım itibarıyla toplam 21 milyon 264 bin dosya işlem görüyor.”
Neden mi? Merkez Bankası verileri dikkate alındığında tüketicilerin bankalar ve tüketici finansman şirketlerine olan kredi ve kartı borçları 540 milyar TL’yi çoktan aşmış vaziyette.. 12,5 milyon kişi kara listede bulunuyor. Batık krediler 140 milyar TL sınırına dayanmış halde.
Neden mi? Türkiye’de büyük bir çoğunluk açlık sınırı baz alınarak asgari ücretten çıkacak kararı bekliyor. Milyonlarca insan yoksulluk sınırı olan 6 bin 800 TL’ye yaklaşamıyor bile... Düşünün ki tüketici dernekleri ya da muhalefet sicil affı isteyecek noktaya gelmiş.
Şimdi bu problemi bir gün halletmemiz mümkün değil. Ama ‘Kara Cuma’ diye birilerinin bizi gaza getirip, daha çok batık oluşmasını engellememiz mümkün. Lütfen aklı selim davranalım. Cuma tamamen kararmasın.
FACEBOOK YORUMLAR