Türkiye’ye yabancı sermayeye yağıyor. Öyle bir geliş var ki, aklınız hayaliniz durur. O nedenle ne oranda bir rakamdan söz ettiğimizi dile getirmeyeceğim. Gerçi siz bunu anımsarsınız.
Giden Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan, sümen altında yabancı yatırımlar olduğundan bahsetmişti ve bizim izin vermediğimizi söylemişti ya, onlardan daha büyük bir rakamdan söz ediyoruz. Ama ne kadar olduğunu sormayın. Sadece tahmin ettiğimizin ötesinde... Peki tahmin ettiğimiz ne? Siz de çok soru soruyorsunuz.
Sürekli bir algı ve ikna çalışmasına muhatap oluyoruz. İhracat patlamasıyla dövizin belini kıracaktık; olmadı. Dünyadan para gelecekti; 6-7 tur atıldı; olmadı. Güven ortamıyla enflasyon düşecekti; olmadı.
Yüzde 25 sınırıyla kiralar kontrol altına alınacaktı; olmadı. İnsanları açlığa mahkum ettik; olmadı; üreticinin maliyetini yok ettik; olmadı. Faizi yukarı çektik; olmadı. İkna turlarına başladık; olmadı.
Seçimden sonra ülkeye dolar yağacaktı; olmadı. Merkez Bankası yönetimini değiştirdik; olmadı. Körfez’e, Uzakdoğu’ya, İngiltere’ye, ABD’ye, Avrupa’ya gittik; olmadı. O beklenen para gelmedi, sümen altındakiler nereye gitti; kimse bilmiyor.
Hiçbir konuda kamuoyunu tatmin edemeyen ekonomi yönetimi, sonra çıkıp tasarruftan söz etti. Ortaya koyduğu liste görünümlü temenniler manzumesi de ikna etmeye kafi gelmedi. Enflasyondan, faize, TL’den yatırıma kadar madem kimse ikna olmadı, hadi oyunu baştan başlatalım.
Dolara dönelim. “Şimşek’ten taze açıklamalar: Yabancı sermaye yağıyor.” Yağmur var mı bilinmez ama gelen üç beş kişi kim? Serseri parayı yöneten fonlar. Yani sağlıklı yatırım için değil, bu kaotik ortamdan nakit paralarıyla para kazanmak için gelenler.
Peki tüm bunlar yapılmasına, söylenmesine göre neden sonuç alınamıyor? Çünkü önce bir şey yapmanız lazım. Ekonomi programı... Temenniler manzumesinden oluşmuş söylemlerin gölgesinde, insanları ikna ederek, kimsenin inanmadığı TÜİK rakamlarını tartışmaya açmadan ve bir yol haritası koymadan, tüm faturayı da açlık sınırının altında yaşayan insanlara keserek yol almaya kalkılırsa, gelinen nokta da sürpriz olmuyor.
Türkiye’nin bir an önce silkelenip, önce verileriyle yüzleşip, ardından envanterlerini yapıp, akabinde de projeksiyonu olan üretimle temellendirilmiş, finansı bir enstrüman haline dönüştüren planlı bir ekonomiye geçmesi şart.
Aksi takdirde sadece vakit kaybediyoruz. Ve her kaybettiğimiz zaman, bize ödenecek faturanın boyutunu ve maliyetini arttırıyor.
Ezcümle durum şu: İktisadı yok sayan, finansı bilmeyen Nebati nöbetinin verdiği hasarla, tüm ekonomiyi finans zanneden Şimşek döneminin verdiği hasar, nedenleri farklı olsa da, sonuçları itibariyle aynı. Daha ne kadar ısrar edeceksiniz, plansız ve tesadüflere dayalı bir ekonomi yolculuğunda?
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR